Güzel İzmir... Summertime Fatness...
Ege sahillerinden son kez merhaba,
Eskiler yediğin içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat demiş... Gördüklerim, yıllardır gördüklerimle aynı olduğundan, farkını hissettiğim, anlatabileceğim çok fazla bir şey yok. Her İstanbul'la zehirlenen İzmirli gibi, küçük kibrimle İzmirdeki birçok şeyi eleştirmiyorum değil. Ama yine de İzmir'de gittiğin herhangi bir kafede henüz kahvendeki son yudumun bitmeden başında bir garsonun bitivermesi pek olası değil. Bu rahatlığı seviyorum. Gittiğimiz bazı yerlerde hesap ödeyebilmek için Ahmet Kural edasında "Garrrsoooon!" diye bağırabilme yeteneği gerekiyor. Ya da "Açlıktan ölüyorum, kumru kaç dakikada gelir?" dediğimde "Bilmiyorum ki gelir birazdan inşallah, yani 20-25 dakika belki!" diyen garsonların olması "Canım İzmirim" dememe neden oluyor :) Çoğu telaşlı İstanbulluyu kızdırabilir ama bende yarattığı hissiyat şu oluyor: "Evet kızım, burada işler öyle yürümüyor... Şimdi o telaşı ve paniği sessizce bırak ve teslim ol." oluyor.
Yediklerimiz konusuna gelirsek, İstanbul'da yiyemediğimiz midye (İstanbul'un kuş üzümlü midyesini yanlışlıkla tatmam küçüklüğümde babamın rakı şişesini su şisesi sanarak içtiğim ve acılar çektiğim anları hatırlamama sebep olmuştur!) kumru, boyoz, gevrek (İstanbul'da satılanların neredeyse aynısı da burada yediğimde daha lezzetli :)), kokoreç (İstanbul'da yemek mi asla!) İzmir ve Çeşme'de geçirdiğim zamanın ana besinlerini oluşturdu.
Aklımda kalanlar, giderseniz, meraklısıysanız bir bakın diyeceğim yerler:
1. Alsancak Dostlar Fırını'nın boyozları. Kardeşim, biz geldiğimizde hiç üşenmeden gidip alir. Kahvaltının bir yerinde mutlaka şu söz geçer: "Kızım, biz normalde hiç yemiyoruz sevsek de, boyoz pek yararlı bir şey değil, yağ dolu... Siz geldiniz diye..." İşte, bu söz İzmir'de bundan sonra seve seve ya da zorla yiyeceğimiz her şeyin bir kurdele kesme törenidir. "Çok yedik, artık ne olur yemeyelim." dediğimiz an, bu sözlere hep atıfta bulunulur. Giderseniz ıspanaklısını da mutlaka deneyin.
2. Karşıyaka Çarşısı'nın girişindeki midyeci "Ahmet Usta", eğer ben karşıya geçemem diyorsanız İnciraltı "Serkan&Hamza" da iyidir. Bir de babamın midyecisi var Çankaya'da, ama bizim aileden mekan ismi ve yemek tarifi istemeyeceksin, bu seçeneği eleyip benim Foursquare'den teyit ederek yazdığım yerlere bir bakın derim.
3. Kokoreççi Asım Usta... Yeşilova'da küçük bir mahallede iki yerleri var. Biri ilk açtığı küçük dükkan, ikincisi daha sonra açılan ve oğlunun işlettiği yer. Biz eskisine gideriz. Her ikisi de iyidir. Hatta eşimin dediği gibi: "Asım is awesome!"
4. Şimdi bir de sögüş dersem bu kızın nasıl bir midesi varmış diyerek sokakta karşılaşsak iğrenip hızla uzaklaşacaksınız gibi geliyor. Zaten ben de sevmem. Yani, içinde ne olduğunu bilmediğim zamanlarda yerdim. (İçinde ne olduğunu tahmin etmemek için saflık oranının yüksek olması gerek bilirim, bende de mevcutmuş ne diyeyim!) Bir gün tam yiyecekken biri "Ben de dil olsun da beyin olmasın." dedi ve yüzümde korkunç bir ifadeyle ne beyni ne dili diye yerimden zıplamışlığım vardır! Siz yine de İzmir'de nerede yenir diye merak ediyorsanız, Alsancak'ta Söğüşçü Hüseyin Usta, Kemeraltı'nda Cimbom iyiymiş.
5. Çeşme Merkezde Kumrucu Erol... Ben Çılgın'ı çok severim. Eminim ya yediniz ya da bir gün yiyecekseniz... Şimdiden afiyet olsun!
6. Alaçatı'da Kumrucu Hikmet. (Alaçatı'da Kumrucu Erol da var ama şimdi yazacağım şeyi deneyin.) Bir değişiklik yapın Alaçatı'da Hikmet'e gidip "Basri" yiyin sonra da tam ortanızdan çatlayın. Şaka yapmıyorum, ben yesem çatlardım... İki Çılgın yeme kapasitesinde olan eşim bile az daha çatlıyordu. Ben orada da Çılgın sipariş ettim ve pek memnun kalmadım. Erkek kardeşim ve eşim "Basri"yi denedi, kız kardeşim "Ziya" (Sayas, kaşar, domates) söyledi. Bizim damak tadımız Erol'un klasik kumrusuyla daha çok örtüşüyor ama burada eşimin ve kardeşimin yediği Basri dehşet bir şeydi! Ben yeni lezzetlere az kapalı biri olarak Basri'yi ilk başta hiç tasvip etmesem de (kendisi hamburger ekmeği, cheeseburger ve kumru karışımı içerir.) bir ısırık alınca tercih etmediğime çok pişman oldum. Gidin ve çatlamak pahasına, bikiniye ve şortunuza sığamamak pahasına deneyin. Erkek okuyucuların böyle dertleri ne zaman oldu ki!
7. Kuşadası'ndaki Tuki... Tuki Çarşı'nın içinde küçücük bir dükkan. Çarşaflı isminde sandviçi var. (Sandaviç yazacaktım, TDK dürttü, "sandviç"miş doğrusu.) İçine yüksek oranda karbonhidrat içeren her şeyi doldurup üstünü de eritilmiş kaşarla kapatıyorlar. Muhteşem bir lezzet, deneyin, denetin!
8. Bostanlı'da Bravo Patisserie'nin dondurmaları ve özellikle "Luv"
9. Alaçatı İmren'in sakızlı kurabiyesi
10. Edem'in Waffle'ı
Yazdıklarım, benim için İzmir'le özdeşleşen yiyecekler. İki yıldır İstanbul'da yaşadığım için unuttuğum, atladığım birçok yer olmuştur mutlaka. Sizin de İzmir'e yolunuz düşerse aklınızın bir yerinde bulunur belki.
Şimdi siz yazımı okurken ben büyük ihtimalle Yenikapı feribotunda İstanbul'un telaşına ve tatil sonrası sendromuna tutulmuş halde adım adım evime yaklaşacağım... Kulagimda da bir sarki "s-s-summertime/summertime sadness"
Eskiler yediğin içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat demiş... Gördüklerim, yıllardır gördüklerimle aynı olduğundan, farkını hissettiğim, anlatabileceğim çok fazla bir şey yok. Her İstanbul'la zehirlenen İzmirli gibi, küçük kibrimle İzmirdeki birçok şeyi eleştirmiyorum değil. Ama yine de İzmir'de gittiğin herhangi bir kafede henüz kahvendeki son yudumun bitmeden başında bir garsonun bitivermesi pek olası değil. Bu rahatlığı seviyorum. Gittiğimiz bazı yerlerde hesap ödeyebilmek için Ahmet Kural edasında "Garrrsoooon!" diye bağırabilme yeteneği gerekiyor. Ya da "Açlıktan ölüyorum, kumru kaç dakikada gelir?" dediğimde "Bilmiyorum ki gelir birazdan inşallah, yani 20-25 dakika belki!" diyen garsonların olması "Canım İzmirim" dememe neden oluyor :) Çoğu telaşlı İstanbulluyu kızdırabilir ama bende yarattığı hissiyat şu oluyor: "Evet kızım, burada işler öyle yürümüyor... Şimdi o telaşı ve paniği sessizce bırak ve teslim ol." oluyor.
Yediklerimiz konusuna gelirsek, İstanbul'da yiyemediğimiz midye (İstanbul'un kuş üzümlü midyesini yanlışlıkla tatmam küçüklüğümde babamın rakı şişesini su şisesi sanarak içtiğim ve acılar çektiğim anları hatırlamama sebep olmuştur!) kumru, boyoz, gevrek (İstanbul'da satılanların neredeyse aynısı da burada yediğimde daha lezzetli :)), kokoreç (İstanbul'da yemek mi asla!) İzmir ve Çeşme'de geçirdiğim zamanın ana besinlerini oluşturdu.
Aklımda kalanlar, giderseniz, meraklısıysanız bir bakın diyeceğim yerler:
1. Alsancak Dostlar Fırını'nın boyozları. Kardeşim, biz geldiğimizde hiç üşenmeden gidip alir. Kahvaltının bir yerinde mutlaka şu söz geçer: "Kızım, biz normalde hiç yemiyoruz sevsek de, boyoz pek yararlı bir şey değil, yağ dolu... Siz geldiniz diye..." İşte, bu söz İzmir'de bundan sonra seve seve ya da zorla yiyeceğimiz her şeyin bir kurdele kesme törenidir. "Çok yedik, artık ne olur yemeyelim." dediğimiz an, bu sözlere hep atıfta bulunulur. Giderseniz ıspanaklısını da mutlaka deneyin.
2. Karşıyaka Çarşısı'nın girişindeki midyeci "Ahmet Usta", eğer ben karşıya geçemem diyorsanız İnciraltı "Serkan&Hamza" da iyidir. Bir de babamın midyecisi var Çankaya'da, ama bizim aileden mekan ismi ve yemek tarifi istemeyeceksin, bu seçeneği eleyip benim Foursquare'den teyit ederek yazdığım yerlere bir bakın derim.
3. Kokoreççi Asım Usta... Yeşilova'da küçük bir mahallede iki yerleri var. Biri ilk açtığı küçük dükkan, ikincisi daha sonra açılan ve oğlunun işlettiği yer. Biz eskisine gideriz. Her ikisi de iyidir. Hatta eşimin dediği gibi: "Asım is awesome!"
4. Şimdi bir de sögüş dersem bu kızın nasıl bir midesi varmış diyerek sokakta karşılaşsak iğrenip hızla uzaklaşacaksınız gibi geliyor. Zaten ben de sevmem. Yani, içinde ne olduğunu bilmediğim zamanlarda yerdim. (İçinde ne olduğunu tahmin etmemek için saflık oranının yüksek olması gerek bilirim, bende de mevcutmuş ne diyeyim!) Bir gün tam yiyecekken biri "Ben de dil olsun da beyin olmasın." dedi ve yüzümde korkunç bir ifadeyle ne beyni ne dili diye yerimden zıplamışlığım vardır! Siz yine de İzmir'de nerede yenir diye merak ediyorsanız, Alsancak'ta Söğüşçü Hüseyin Usta, Kemeraltı'nda Cimbom iyiymiş.
5. Çeşme Merkezde Kumrucu Erol... Ben Çılgın'ı çok severim. Eminim ya yediniz ya da bir gün yiyecekseniz... Şimdiden afiyet olsun!
6. Alaçatı'da Kumrucu Hikmet. (Alaçatı'da Kumrucu Erol da var ama şimdi yazacağım şeyi deneyin.) Bir değişiklik yapın Alaçatı'da Hikmet'e gidip "Basri" yiyin sonra da tam ortanızdan çatlayın. Şaka yapmıyorum, ben yesem çatlardım... İki Çılgın yeme kapasitesinde olan eşim bile az daha çatlıyordu. Ben orada da Çılgın sipariş ettim ve pek memnun kalmadım. Erkek kardeşim ve eşim "Basri"yi denedi, kız kardeşim "Ziya" (Sayas, kaşar, domates) söyledi. Bizim damak tadımız Erol'un klasik kumrusuyla daha çok örtüşüyor ama burada eşimin ve kardeşimin yediği Basri dehşet bir şeydi! Ben yeni lezzetlere az kapalı biri olarak Basri'yi ilk başta hiç tasvip etmesem de (kendisi hamburger ekmeği, cheeseburger ve kumru karışımı içerir.) bir ısırık alınca tercih etmediğime çok pişman oldum. Gidin ve çatlamak pahasına, bikiniye ve şortunuza sığamamak pahasına deneyin. Erkek okuyucuların böyle dertleri ne zaman oldu ki!
7. Kuşadası'ndaki Tuki... Tuki Çarşı'nın içinde küçücük bir dükkan. Çarşaflı isminde sandviçi var. (Sandaviç yazacaktım, TDK dürttü, "sandviç"miş doğrusu.) İçine yüksek oranda karbonhidrat içeren her şeyi doldurup üstünü de eritilmiş kaşarla kapatıyorlar. Muhteşem bir lezzet, deneyin, denetin!
8. Bostanlı'da Bravo Patisserie'nin dondurmaları ve özellikle "Luv"
9. Alaçatı İmren'in sakızlı kurabiyesi
10. Edem'in Waffle'ı
Yazdıklarım, benim için İzmir'le özdeşleşen yiyecekler. İki yıldır İstanbul'da yaşadığım için unuttuğum, atladığım birçok yer olmuştur mutlaka. Sizin de İzmir'e yolunuz düşerse aklınızın bir yerinde bulunur belki.
Şimdi siz yazımı okurken ben büyük ihtimalle Yenikapı feribotunda İstanbul'un telaşına ve tatil sonrası sendromuna tutulmuş halde adım adım evime yaklaşacağım... Kulagimda da bir sarki "s-s-summertime/summertime sadness"
Unutulmaz anilarla dolu tatilleriniz olsun,
Yeliz
Yorumlar
Yorum Gönder