Antagonist ve Dönüşüm...
Şimdi bir yazı okuyacaksınız, benim için değerli bir yazı. Çünkü, planlanmadı, düşünülmedi, geldi. Bir his, kelimeler olarak geldi ve aynasını tuttu, gitti.
Geçen yılı düşünüyorum, ilkbaharı, yazı... Elimde bir yıla yetecek fotoğraf karesi, içimden 600 sayfa sürecek cümleler kafilesi...
Oysa bir süredir, ne fotoğraf çekmek ne de yazı yazmak istiyor canım. Kazayla güzel bir cümle gelse içime, o da gidiveriyor enerjisini ve anlamını bırakıp.
Sanki bir tren camından bakıyorum hayata. Hızlı tren ama modern olmayanlardan. Hem hızla gidiyor, hem de çocukluğumdaki trenler gibi sarsa sarsa, kafamı, elimi kolumu çarpa çarpa ilerliyor.
Yüzler, sesler, duygular çok hızlı değişiyor. Kafalar hep karışık... Görüntüler iç içe geçmiş.
Bir dönüşüm, merdaneli eski çamaşır makineleri gibi, köpüre köpüre döne döve sürüyor. Ara sıra taşıyor, diğer insalara bulaşıyor.
Kelimeler mesela... Benden çok daha hızlı, önümden önümden gidiyor. Her insan bir ya da birkaç yetenekle doğar ya dünyaya. Benim yeteneğim kelimeler. Bunu çok küçükken öğrendim, kelimelerle, cümlelerle hep desteklendim. Kelimeleri cebimde tuttum, düzenledim, devrikleştirdim, hikayeleştirdim, beğenildim.
Şimdiyse, o hep bahsedilen muhteşem dönüşüm döneminde, o kelimelerin hızına yetişemiyorum, cebimde tutmayı bırak kalemimin ucuyla bile dokunamıyorum. Bir biliş, bir algı sadece. İçimde kocaman... Bir şey geliyor, bir farkındalık hissi yaratıyor ama onu anlatmama izin vermiyor. Hayır diyor, uzun cümlelerin, anlatmanın devri bitti. Bunlara ihtiyacın yok, şimdilik.
Korkuyorum, ya bir daha hiç yazamazsam?
Nasıl ifade ederim kendimi? Konuşarak, çok konuşarak anlaşan insanlar arasında dilsiz ve fakat her şeyi duyan, sonunda deliren olmaz mıyım?
Suskunluk anlarında, içimden hep bir ses duyardım. Geçmişte ona bir isim takmıştım. Bana karşı Nietzche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'ündeki gibi sert ve acımasızdı hep.
Sonra, bir şey, bir kıvılcım aniden çaktı. Onu tanıdım.
Her şeyi onun için, ona rağmen ve onunla yazmıştım, her şeyi aslında o yazdırmıştı.
Kukula... Uzak ama yakın, sert ama şefkatli.
Tanrılar Okulu'ndaki Antagonist.
Potansiyel ne kadar çoksa o kadar belirgin ve acımasız olan Antagonist.
Onun üzerine toprak attığım her döngüde, hayat bana insanlar sundu. Pamuk gibi yumuşak, plastik gibi yapay mutluluklar. Kalabalıklar. Anlaşıldığını sanmanın, törpülemenin, cilalamanın, parlatmanın neşesi... Güzellik, beğenilme ve yeniden ne çok güzellik döngüsü.
Bozuk aynalardaki sahte algı. Bir tür abartılı çarpıtma. Sürü... Muhteşem bir potansiyelle dünyaya doğmuş, ancak, kalıplarla büyütülmüş ve kalıplara putlar gibi tapan o pis çukurdan belki de asla çıkamayacak olan ve etiketten oluşan sürü.Hep isteyen, hep haklı olan, dualitede yaşayan, gerçekte hiç dinlemeyen, dinlemekle anlamayı bir sanan kalabalık.
Hemen arkasından, her defasında toprağını silkip kalkan Antagonist ise, yalnızlık ve karanlıktı. Cesaret ve bazen de yıkımdı. O karanlıkla çoktan karşılaşmış bir arkadaşımın taktığı isimle "Çelen"di. Çelendik. Antagonist, benim akıl çelenimdi. Deliydi ve bazen delilikti.
Muhteşem film Jeux D'enfants'daki gibi önüme atılan ve her defasında peşinden koştuğum teneke kutuydu. Bazen çamurdan, bazen paradan inşa ettiğim ve her defasında bozarken çılgınca eğlendiğim o kaleydi.
Antagonist ya da adına her ne derseniz deyin, hepimizin içinde, kafasında bir yerde. O bize, yapamayacağımızı söylüyor belki, yetersiz ya da güçsüz olduğumuzu.
Belki de tek yapmamız gereken onu sevmektir. Onun bizi dönüştürmesine izin vermektir. Gözlerinin içine cesaretle bakıp "Senden ne öğrenmem gerekiyorsa almaya hazırım." diyebilmektir.
Onunla bir olduğumuz gün, hızlı tren camlarında anlamlı görüntülerimiz olur belki ve belki de kelimelerle anlaştığımız bir dünyaya bir daha hiç gereksinim duymayız, cümleler bizim en büyük medeniyetsizliğimiz olarak tarihte yerini alır, kim bilir?
Geçen yılı düşünüyorum, ilkbaharı, yazı... Elimde bir yıla yetecek fotoğraf karesi, içimden 600 sayfa sürecek cümleler kafilesi...
Oysa bir süredir, ne fotoğraf çekmek ne de yazı yazmak istiyor canım. Kazayla güzel bir cümle gelse içime, o da gidiveriyor enerjisini ve anlamını bırakıp.
Sanki bir tren camından bakıyorum hayata. Hızlı tren ama modern olmayanlardan. Hem hızla gidiyor, hem de çocukluğumdaki trenler gibi sarsa sarsa, kafamı, elimi kolumu çarpa çarpa ilerliyor.
Yüzler, sesler, duygular çok hızlı değişiyor. Kafalar hep karışık... Görüntüler iç içe geçmiş.
Bir dönüşüm, merdaneli eski çamaşır makineleri gibi, köpüre köpüre döne döve sürüyor. Ara sıra taşıyor, diğer insalara bulaşıyor.
Kelimeler mesela... Benden çok daha hızlı, önümden önümden gidiyor. Her insan bir ya da birkaç yetenekle doğar ya dünyaya. Benim yeteneğim kelimeler. Bunu çok küçükken öğrendim, kelimelerle, cümlelerle hep desteklendim. Kelimeleri cebimde tuttum, düzenledim, devrikleştirdim, hikayeleştirdim, beğenildim.
Şimdiyse, o hep bahsedilen muhteşem dönüşüm döneminde, o kelimelerin hızına yetişemiyorum, cebimde tutmayı bırak kalemimin ucuyla bile dokunamıyorum. Bir biliş, bir algı sadece. İçimde kocaman... Bir şey geliyor, bir farkındalık hissi yaratıyor ama onu anlatmama izin vermiyor. Hayır diyor, uzun cümlelerin, anlatmanın devri bitti. Bunlara ihtiyacın yok, şimdilik.
Korkuyorum, ya bir daha hiç yazamazsam?
Nasıl ifade ederim kendimi? Konuşarak, çok konuşarak anlaşan insanlar arasında dilsiz ve fakat her şeyi duyan, sonunda deliren olmaz mıyım?
Suskunluk anlarında, içimden hep bir ses duyardım. Geçmişte ona bir isim takmıştım. Bana karşı Nietzche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt'ündeki gibi sert ve acımasızdı hep.
Sonra, bir şey, bir kıvılcım aniden çaktı. Onu tanıdım.
Her şeyi onun için, ona rağmen ve onunla yazmıştım, her şeyi aslında o yazdırmıştı.
Kukula... Uzak ama yakın, sert ama şefkatli.
Tanrılar Okulu'ndaki Antagonist.
Potansiyel ne kadar çoksa o kadar belirgin ve acımasız olan Antagonist.
Onun üzerine toprak attığım her döngüde, hayat bana insanlar sundu. Pamuk gibi yumuşak, plastik gibi yapay mutluluklar. Kalabalıklar. Anlaşıldığını sanmanın, törpülemenin, cilalamanın, parlatmanın neşesi... Güzellik, beğenilme ve yeniden ne çok güzellik döngüsü.
Bozuk aynalardaki sahte algı. Bir tür abartılı çarpıtma. Sürü... Muhteşem bir potansiyelle dünyaya doğmuş, ancak, kalıplarla büyütülmüş ve kalıplara putlar gibi tapan o pis çukurdan belki de asla çıkamayacak olan ve etiketten oluşan sürü.Hep isteyen, hep haklı olan, dualitede yaşayan, gerçekte hiç dinlemeyen, dinlemekle anlamayı bir sanan kalabalık.
Hemen arkasından, her defasında toprağını silkip kalkan Antagonist ise, yalnızlık ve karanlıktı. Cesaret ve bazen de yıkımdı. O karanlıkla çoktan karşılaşmış bir arkadaşımın taktığı isimle "Çelen"di. Çelendik. Antagonist, benim akıl çelenimdi. Deliydi ve bazen delilikti.
Muhteşem film Jeux D'enfants'daki gibi önüme atılan ve her defasında peşinden koştuğum teneke kutuydu. Bazen çamurdan, bazen paradan inşa ettiğim ve her defasında bozarken çılgınca eğlendiğim o kaleydi.
Antagonist ya da adına her ne derseniz deyin, hepimizin içinde, kafasında bir yerde. O bize, yapamayacağımızı söylüyor belki, yetersiz ya da güçsüz olduğumuzu.
Belki de tek yapmamız gereken onu sevmektir. Onun bizi dönüştürmesine izin vermektir. Gözlerinin içine cesaretle bakıp "Senden ne öğrenmem gerekiyorsa almaya hazırım." diyebilmektir.
Onunla bir olduğumuz gün, hızlı tren camlarında anlamlı görüntülerimiz olur belki ve belki de kelimelerle anlaştığımız bir dünyaya bir daha hiç gereksinim duymayız, cümleler bizim en büyük medeniyetsizliğimiz olarak tarihte yerini alır, kim bilir?
Ne mesaj dolu bir yazı bu böyle ve ne kadar da doğru her söylediğin...
YanıtlaSilSenin tarafından okunması ve beğenilmesi ne güzel Sinem'cim. Teşekkür ederim...
SilÖyle bir zamanda o kadar güzel mesajlarla geldi ki... İçimden serin bir nehir aktı sanki... "söz büyüdür" derim hep siz sözlerin büyüsünü güzel kullananlardansınız gerçekten 😊
YanıtlaSilDört Anlaşma kitabı da sözün en güçlü büyü olduğunu söyler :) Bazen sözle medeniyeti yitirdik gibi geliyor bana, her şeyi anlatarak, örterek, bağırarak, kızarak... Oysa, ne güzel bir bakışla ya da enerji algısı ile anlaşmak, anlaşabilmek. Belki 100 yıl sonra birileri başarır kim bilir :)
SilÇok teşekkür ederim kıymetli yorumunuz için, sevgiler yürekten...
muhtesem resmen
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim :)
Sil