Okudum: Size Pandispanya Yaptım
Herkese merhaba,
Size Pandispanya Yaptım Mario Levi'nin Doğan Kitap'tan çıkan kitabı. Kitaba çok büyük bir hevesle başladığımı itiraf etmeliyim. Tabii bu ilgi biraz adından da kaynaklandı. Oysa kitabı veren kardeşim, abla sandığın gibi bir yemek kitabı değil diye uyarmıştı :)
Kitabı genel anlamda beğendiğimi söylemeliyim. Din ve kökenleri bir kenara atıp hikayeye baktığımızda ne kadar aynıyız aslında diyorum okurken. Tıpkı Yunanistan'da 15 yaşına kadar yaşamış annemin Türkiye'ye geldiğinde oradaki yaşamları hakkında dediği gibi. İnancı, anadili ne olursa olsun, halklar aynı, insanlar, hikayeler aynı...
Kitabı okurken kendimi eleştirdiğim bazı noktalar oldu ki, bunlar benim aynı anda 3-4 farklı kitap okuma alışkanlığımdan kaynaklanan kusurlar. Sonuçta kitaptaki karakterler her yeniden elime alışımda kafamı karıştırdı (ki yıllardır aynı şekilde okurum ilk kez kafam karıştı, yaşlanıyorum galiba!) ve beni kitaptan uzaklaştırdı. Bir ara, bitsin diye sayfa saysam da son 100 sayfayı birkaç saatte bitirdiğimi söylemeliyim.
Alıntılara gelince, onlar biraz uzunlar:
"Geriye ardimizda biraktiklarimiz kalir. Bu dunyada biraktiklarimiz. Hatirlanmaya deger hatiralarimiz var midir? Cennetinizi de cehenneminizi de yasadiginiz yere insa ettiginizi bilmiyor musunuz? İnsana bu imkanin defalarca verildigini? Birakalim. Bu sorular size kimbilir kimleri hatirlatmistir simdi. Hepsi size ait. Tipki oluleriniz gibi. Dogurduklariniz gibi. Terk ettikleriniz ve terk edildikleriniz gibi."
"Alikobeni- Şimdi size bu kelimenin Türkçenin ruhunu taşıdığını, sadece bir sesin kılığına girdiğini söylesem, şaşırır mısınız? Alıkoy beni... Duyuyor musunuz?"
"Yemeklerle kaderler arasından bağ kurulabilir miydi? Yaptıkları el tutan, emek, vakit, sabır, kısacası dayanıklılık isteyen yemeklerdi. O da öyleydi."
"Unutmanın suları onları yutamadı. Kıyı hem kalabalık, hem de başka gözlerle baktığınızda çok ıssız..."
"Sabahları gün doğmadan evden çıkmak, eve akşamları gün battıktan sonra dönmek... Gün ışığını dışarıda, hep dışarıda bırakmak... Yıllarca... Yıllarca... Yıllarca..."
"Hatırası olunca basit bir yemek bile anlam taşırdı."
"Bize bazı kaybetmelerin kazanmak anlamına gelebileceğini fısıldayan savaşlarımızın öğrettikleri de var."
"Hem ben bütün acılarımızı da bize verilmiş bir armağan gibi görüyorum artık. Kendimizi daha iyi anlamamıza imkan veren bir armağan... Dersimli bir saz ustası varmış. Sazlarını özenle yapar, yaptıktan sonra kırar, ardından tamir eder, tekrar yaparmış. Bir gün sormuşlar tercihinin sebebini. O da "Kırılanın sesi daha derinden gelir." demiş."
"Herkes bir iz bırakmak ister. Bu defterleri yazmak istemenizi de başka türlü nasıl açıklayabiliriz?"
"Yaptıkların iyi ya da kötü, er ya da geç seni bulur. Cennet de cehennem de bu dünyada."
"Birkaç gün sonra gideceğim. Bir daha dönmem. O kadar kırgınım ki , gönlüm doğduğum bu topraklarda ölmeme bile razı değil. Bu toprak bile kabul edemez beni diyorum, o kadar."
"Nereye gidersen git, hep başlangıç noktasına dönersin derler ya, dünyanın yuvarlaklığını ispat etmek için, işte şimdi hissettiğim de bu..."
"Bilmeden, kendimizi fazlasıyla önemsediğimizden, bize birbirimizi başka yüzlerle gösterebilecek derinliklerimizi nasıl da ıskalıyorduk."
"İç dünyalarımızın cehennemi bizi anlatamayacağımız öyle çok odaya götürebiliyordu ki..."
"Hayata asıl beklenmeyenler renk katar."
Sevgiyle...
Size Pandispanya Yaptım Mario Levi'nin Doğan Kitap'tan çıkan kitabı. Kitaba çok büyük bir hevesle başladığımı itiraf etmeliyim. Tabii bu ilgi biraz adından da kaynaklandı. Oysa kitabı veren kardeşim, abla sandığın gibi bir yemek kitabı değil diye uyarmıştı :)
Kitabı genel anlamda beğendiğimi söylemeliyim. Din ve kökenleri bir kenara atıp hikayeye baktığımızda ne kadar aynıyız aslında diyorum okurken. Tıpkı Yunanistan'da 15 yaşına kadar yaşamış annemin Türkiye'ye geldiğinde oradaki yaşamları hakkında dediği gibi. İnancı, anadili ne olursa olsun, halklar aynı, insanlar, hikayeler aynı...
Kitabı okurken kendimi eleştirdiğim bazı noktalar oldu ki, bunlar benim aynı anda 3-4 farklı kitap okuma alışkanlığımdan kaynaklanan kusurlar. Sonuçta kitaptaki karakterler her yeniden elime alışımda kafamı karıştırdı (ki yıllardır aynı şekilde okurum ilk kez kafam karıştı, yaşlanıyorum galiba!) ve beni kitaptan uzaklaştırdı. Bir ara, bitsin diye sayfa saysam da son 100 sayfayı birkaç saatte bitirdiğimi söylemeliyim.
Kitap pek görünürde yok sanki, değil mi? :) |
Alıntılara gelince, onlar biraz uzunlar:
"Geriye ardimizda biraktiklarimiz kalir. Bu dunyada biraktiklarimiz. Hatirlanmaya deger hatiralarimiz var midir? Cennetinizi de cehenneminizi de yasadiginiz yere insa ettiginizi bilmiyor musunuz? İnsana bu imkanin defalarca verildigini? Birakalim. Bu sorular size kimbilir kimleri hatirlatmistir simdi. Hepsi size ait. Tipki oluleriniz gibi. Dogurduklariniz gibi. Terk ettikleriniz ve terk edildikleriniz gibi."
"Alikobeni- Şimdi size bu kelimenin Türkçenin ruhunu taşıdığını, sadece bir sesin kılığına girdiğini söylesem, şaşırır mısınız? Alıkoy beni... Duyuyor musunuz?"
"Yemeklerle kaderler arasından bağ kurulabilir miydi? Yaptıkları el tutan, emek, vakit, sabır, kısacası dayanıklılık isteyen yemeklerdi. O da öyleydi."
"Unutmanın suları onları yutamadı. Kıyı hem kalabalık, hem de başka gözlerle baktığınızda çok ıssız..."
"Sabahları gün doğmadan evden çıkmak, eve akşamları gün battıktan sonra dönmek... Gün ışığını dışarıda, hep dışarıda bırakmak... Yıllarca... Yıllarca... Yıllarca..."
"Hatırası olunca basit bir yemek bile anlam taşırdı."
"Bize bazı kaybetmelerin kazanmak anlamına gelebileceğini fısıldayan savaşlarımızın öğrettikleri de var."
"Hem ben bütün acılarımızı da bize verilmiş bir armağan gibi görüyorum artık. Kendimizi daha iyi anlamamıza imkan veren bir armağan... Dersimli bir saz ustası varmış. Sazlarını özenle yapar, yaptıktan sonra kırar, ardından tamir eder, tekrar yaparmış. Bir gün sormuşlar tercihinin sebebini. O da "Kırılanın sesi daha derinden gelir." demiş."
"Herkes bir iz bırakmak ister. Bu defterleri yazmak istemenizi de başka türlü nasıl açıklayabiliriz?"
"Yaptıkların iyi ya da kötü, er ya da geç seni bulur. Cennet de cehennem de bu dünyada."
"Birkaç gün sonra gideceğim. Bir daha dönmem. O kadar kırgınım ki , gönlüm doğduğum bu topraklarda ölmeme bile razı değil. Bu toprak bile kabul edemez beni diyorum, o kadar."
"Nereye gidersen git, hep başlangıç noktasına dönersin derler ya, dünyanın yuvarlaklığını ispat etmek için, işte şimdi hissettiğim de bu..."
"Bilmeden, kendimizi fazlasıyla önemsediğimizden, bize birbirimizi başka yüzlerle gösterebilecek derinliklerimizi nasıl da ıskalıyorduk."
"İç dünyalarımızın cehennemi bizi anlatamayacağımız öyle çok odaya götürebiliyordu ki..."
"Hayata asıl beklenmeyenler renk katar."
Sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder