Kitap Okumayı Özendirebilmek...
Geçtiğimiz günlerde kitap okuma alışkanlığının kazanılması diye bir yazı yazdım. Okumayanlar için Tıkk Tıkk. Okuyan arkadaşlarımla konuşmalarımızdan anladım ki, birçoğumuz aslında okumayanlardan şikayetçiyiz. Eşimiz, sevgilimiz, kardeşimiz gibi.
Ben eşim inşallah bu yazıyı okumaz diyerek kendi yöntemlerimden bahsedeyim size. Belki siz de bana kendi yöntemlerinizden bahsedersiniz. El birliği içinde bu konuyu çözer, herkesi kitap kurdu yaparız :)
Bahar da geldi hazır, son çalıştığım bu kitap kurtları gibi dolaşırız :)
1. Yanında kitap okumak.
Onun açısından sıkıcı olabilecek bu durumdan keyif aldığınızı görürse o da merak edip okumak isteyebilir. Mesela siz kitap okurken gülebilirsiniz, ağlayabilirsiniz, dudağınız düşmüş, kaşınız yukarı kalkmış olabilir. Çevrenizdeki sesleri duymayarak altını çizmiş hatta sayfalar dolusu yazmış olabilirsiniz.
Şimdi hiç kitap okumayan bir insanın bu olayı gözlemlediğini hayal edin. :)
Komik değil mi?
Peki bu tuhaflıkları merak unsuru olarak kullanabilir misiniz?
Bence yaparsınız, bizi yöneten merakımız. Sadece kahkaha atarken ya da ağlarken onu da kitaba çekin yeter...
2. Ona kitap okumak.
İster benim gibi bir sayfa okuyacağım diye başlayıp sonuna kadar okuyun, ister sadece bir cümle okuyup düşünmesini isteyin. Bu yöntem yüzde yüz garantili.
3. Kitap hakkında tartışmak, konuşmak.
Tartışmak derken, bizim tartışma anlayışımızdan bahsetmiyorum elbette. :)
Herkesin fikirleri değerli. Kitap okumaması karşınızdakini kimliksiz bir insan haline getirmiyor ki.
Sorun, ne düşünüyor, ne hissediyor, o yazsa bunu nasıl dile getirirdi... Acaba hikayenin öncesi ya da sonrası ne olabilir gibi... Fikir yürütsün, dinleyin, kendi fikrinizi söyleyin.
Bence bu adım başarıldığında o kadar olağanüstü bir boyuta varıyor ki ilişki. Oruç Aruoba, bir kitabında "beyinlerin sevişmesi"nden bahsediyor. Bir Oruç Aruoba olamasak da, başlangıç için bizim beyinler de böyle sevişsin, beyinleri uyutup dizi izlemekten iyidir.
4. Bunu keyifli/estetik haline getirmek.
Dün Türkiye'nin neredeyse her yerinde 10 saat elektrik kesikti, ne yazık ki... Ben akşam gelmezse ne değişir ki, açar kitabımı okurum ama olan bitenden haberdar olamamak kötü diye düşünürken eşim eve geldi. Şarjımın bittiğini ve sinirlerimin gerildiğini söyledim. Karanlıkta da ne yapılır ki, dedi. Sonra durdu ve "Biz de mum ışığında kitap okuruz." dedi!
Yani bu noktaya gelmek, bu cümleyi duymak! Mum ışığında yemek yemek değil, kitap okumayı hayal edebiliyoruz. (Gitti romantizm kız seviniyor buna demeyin :) Ben zaten mum ışığında yemek yemek için elektriğin gitmesini beklemiyorum ki:))
Bir de ben estetik bakış açısıyla çekilen kitap fotoğrafları gördüğümde o an ne yapmam gerekiyorsa gereksin bırakıp okumak istiyorum. Birçok kişi de böyle hissediyor, biliyorum.
5. Yazarların da günahlarıyla, sevaplarıyla, aşırılıklarıyla, zaaflarıyla, eziklikleriyle insan olduğunu bilmek.
Birçok yazarın aslında apayrı hayat gerçekleri var. Bazıları gerçekten çok tuhaf. Bu da apayrı bir yazı konusu olur bence. Burada yazmayayım, ama bunları okumaya başladıkça bambaşka bir bağ oluyor yazarla okuyan arasında. Bu tip hikayeleri dile getirebilirsiniz. (Bu kitabı üç günde yazmış, bu kitabı yazarken şunları yaşamış, ya da gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan ama yaşadığı dönemde çevresinde kimse onu ciddiye almamış, hatta hor görmüş gibi...)
6. Doğru kitapları seçmek.
Kasım ayında Paris'e gitmiştik. Öncesinde bir sürü Paris gezi rehberi satın aldım ve daha ilk sayfalarında sıkılıp bıraktım. Onların yanında Paris'te romanlar yazmış, Fransa adına Nobel almış, Paris'te yaşayıp ve yazıp klasikleşmiş birçok yazarın kitabını aldım. Camus, Baudelaire, Patrick Modiano gibi. Ben bir haftada onları kendim geçmişçesine okurken eşim büyük bir merakla gezi rehberlerini okudu. Anladım ki, ben edebiyatı seviyorum, o ise keşfetmeyi seviyor.
Sonuç olarak, diyebilirsiniz ki, herkes kendi hayatını yaşar, okumazsa onun okumasını sağlayacak tek bir adım atmakla uğraşmam.
Tabii ki, sevgiliniz, eşiniz, vs. çevre sizin çevreniz, nasıl gelmişse öyle gidebilir o kişi.
Ama ben özellikle iki yatırımın en iyisi olduğunu düşünüyorum. Kendimizi ve çevremizdeki geliştirmek (çünkü asla tek başımıza gelişemeyiz, geliştiğimizi sansak da Aşil Topuğumuzdan biri çekip yakalar bizi) ve yaşadığımız çevreyi, gözümüzü açtığımız ve kapattığımız kara parçasını, evimizden, bahçemizden, sokağımızdan başlayarak güzelleştirmek...
Bu nedenle, iyilikle dokunduğum her insana teşekkür etmeyi seçerim. Karşılıklı olarak birbirimize iyilik yaratabildiğimiz, olumlu yol alabildiğimiz için.
İşte bu nedenle bu yazıyı okuyup fikrini beyan eden, önerilerini paylaşan sana en içten teşekkürler...
Sevgiyle...
Ben eşim inşallah bu yazıyı okumaz diyerek kendi yöntemlerimden bahsedeyim size. Belki siz de bana kendi yöntemlerinizden bahsedersiniz. El birliği içinde bu konuyu çözer, herkesi kitap kurdu yaparız :)
Bahar da geldi hazır, son çalıştığım bu kitap kurtları gibi dolaşırız :)
1. Yanında kitap okumak.
Onun açısından sıkıcı olabilecek bu durumdan keyif aldığınızı görürse o da merak edip okumak isteyebilir. Mesela siz kitap okurken gülebilirsiniz, ağlayabilirsiniz, dudağınız düşmüş, kaşınız yukarı kalkmış olabilir. Çevrenizdeki sesleri duymayarak altını çizmiş hatta sayfalar dolusu yazmış olabilirsiniz.
Şimdi hiç kitap okumayan bir insanın bu olayı gözlemlediğini hayal edin. :)
Komik değil mi?
Peki bu tuhaflıkları merak unsuru olarak kullanabilir misiniz?
Bence yaparsınız, bizi yöneten merakımız. Sadece kahkaha atarken ya da ağlarken onu da kitaba çekin yeter...
2. Ona kitap okumak.
İster benim gibi bir sayfa okuyacağım diye başlayıp sonuna kadar okuyun, ister sadece bir cümle okuyup düşünmesini isteyin. Bu yöntem yüzde yüz garantili.
3. Kitap hakkında tartışmak, konuşmak.
Tartışmak derken, bizim tartışma anlayışımızdan bahsetmiyorum elbette. :)
Herkesin fikirleri değerli. Kitap okumaması karşınızdakini kimliksiz bir insan haline getirmiyor ki.
Sorun, ne düşünüyor, ne hissediyor, o yazsa bunu nasıl dile getirirdi... Acaba hikayenin öncesi ya da sonrası ne olabilir gibi... Fikir yürütsün, dinleyin, kendi fikrinizi söyleyin.
Bence bu adım başarıldığında o kadar olağanüstü bir boyuta varıyor ki ilişki. Oruç Aruoba, bir kitabında "beyinlerin sevişmesi"nden bahsediyor. Bir Oruç Aruoba olamasak da, başlangıç için bizim beyinler de böyle sevişsin, beyinleri uyutup dizi izlemekten iyidir.
4. Bunu keyifli/estetik haline getirmek.
Dün Türkiye'nin neredeyse her yerinde 10 saat elektrik kesikti, ne yazık ki... Ben akşam gelmezse ne değişir ki, açar kitabımı okurum ama olan bitenden haberdar olamamak kötü diye düşünürken eşim eve geldi. Şarjımın bittiğini ve sinirlerimin gerildiğini söyledim. Karanlıkta da ne yapılır ki, dedi. Sonra durdu ve "Biz de mum ışığında kitap okuruz." dedi!
Yani bu noktaya gelmek, bu cümleyi duymak! Mum ışığında yemek yemek değil, kitap okumayı hayal edebiliyoruz. (Gitti romantizm kız seviniyor buna demeyin :) Ben zaten mum ışığında yemek yemek için elektriğin gitmesini beklemiyorum ki:))
Bir de ben estetik bakış açısıyla çekilen kitap fotoğrafları gördüğümde o an ne yapmam gerekiyorsa gereksin bırakıp okumak istiyorum. Birçok kişi de böyle hissediyor, biliyorum.
5. Yazarların da günahlarıyla, sevaplarıyla, aşırılıklarıyla, zaaflarıyla, eziklikleriyle insan olduğunu bilmek.
Birçok yazarın aslında apayrı hayat gerçekleri var. Bazıları gerçekten çok tuhaf. Bu da apayrı bir yazı konusu olur bence. Burada yazmayayım, ama bunları okumaya başladıkça bambaşka bir bağ oluyor yazarla okuyan arasında. Bu tip hikayeleri dile getirebilirsiniz. (Bu kitabı üç günde yazmış, bu kitabı yazarken şunları yaşamış, ya da gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan ama yaşadığı dönemde çevresinde kimse onu ciddiye almamış, hatta hor görmüş gibi...)
6. Doğru kitapları seçmek.
Kasım ayında Paris'e gitmiştik. Öncesinde bir sürü Paris gezi rehberi satın aldım ve daha ilk sayfalarında sıkılıp bıraktım. Onların yanında Paris'te romanlar yazmış, Fransa adına Nobel almış, Paris'te yaşayıp ve yazıp klasikleşmiş birçok yazarın kitabını aldım. Camus, Baudelaire, Patrick Modiano gibi. Ben bir haftada onları kendim geçmişçesine okurken eşim büyük bir merakla gezi rehberlerini okudu. Anladım ki, ben edebiyatı seviyorum, o ise keşfetmeyi seviyor.
Sonuç olarak, diyebilirsiniz ki, herkes kendi hayatını yaşar, okumazsa onun okumasını sağlayacak tek bir adım atmakla uğraşmam.
Tabii ki, sevgiliniz, eşiniz, vs. çevre sizin çevreniz, nasıl gelmişse öyle gidebilir o kişi.
Ama ben özellikle iki yatırımın en iyisi olduğunu düşünüyorum. Kendimizi ve çevremizdeki geliştirmek (çünkü asla tek başımıza gelişemeyiz, geliştiğimizi sansak da Aşil Topuğumuzdan biri çekip yakalar bizi) ve yaşadığımız çevreyi, gözümüzü açtığımız ve kapattığımız kara parçasını, evimizden, bahçemizden, sokağımızdan başlayarak güzelleştirmek...
Bu nedenle, iyilikle dokunduğum her insana teşekkür etmeyi seçerim. Karşılıklı olarak birbirimize iyilik yaratabildiğimiz, olumlu yol alabildiğimiz için.
İşte bu nedenle bu yazıyı okuyup fikrini beyan eden, önerilerini paylaşan sana en içten teşekkürler...
Sevgiyle...
Bu maddelerin her birini birer birer uygulayacağıma ve bu yazının yayılımda başrol oynayacağıma söz veriyorum :)
YanıtlaSilBiraz kadın dergileri modunda yazmışım: "Onu elinizde tutmanın 8 altın kuralı" gibi :))
SilBelki bende yaradığı gibi birilerinin de işine yarar umarım :)
Çok teşekkür ederim canım
Yazdıklarınıza kesinlikle katılıyorum. Eşim üzerinde ben de aynı metodları uygulamış ve başarılı olmuştum. Şimdi de çocuklarıma aynı metodları uyguluyorum. Kızım bir kitap canavarı oldu bile ama oğlumun biraz daha ilgiye ihtiyacı var. Onu da kitap canavarı yapacağım:=)
YanıtlaSilErkekler biraz daha uzaklar sanırım okumaya, ama ne enteresan çocuklukta bile kızlara göre daha az ilgi duymaları değil mi? :) Tebrik ediyorum sizi, inşallah ben de böyle güzel çocuklar yetiştiririm.
SilYüreğinize sağlık. :) Sevgiler...