Keşke Benim Gözlerimden Görebilsen...

Hiç böyle düşündüğünüz oldu mu? Diğer insanlara, "Benim gördüğümü sen de görüyor musun? Gerçekten ama? Kalbinle, ruhunla..." demek istediğiniz...

Bazen, bazı anları keşke duygularımızla kaydedebilsek diyorum. Mesela arkada bir gezi rehberi şehitliklerimizin tarihini anlatırken, askerlerimizin hangi cephede savaştıklarını, vatanımızı nasıl savunup hayatını kaybettiklerini tüm vücudun ve kalbinle hissederken, bir yandan mayıs güneşi, bir yandan tenine değen ılık bir esinti, şehitliğin hemen yanında, bir zamanlar kanla sulanan o toprakta ve sessiz rüzgarda, adeta dans eden o uçsuz bucaksız yeşilliği görebilseniz.

Oysa gösterebildiğim sadece bu.


Bazen, bazı algılarımız iyi ki kapalı dediğim zamanlar oluyor. Çünkü, algılarımızın tamamı açık olduğunda, hayat bize öyle bir pencere açıyor ki, gördüklerimiz karşısında donup kalıveriyoruz. Hem bütünün içinde bir parça, hem o parçanın içinde koca bir yapayalnız.

İşte o parça olduğunuzda, kendinizi az önce yağmurla ıslanmış ve rüzgarda salınan bir çimen gibi hissedebiliyorsunuz mesela. Ya da binlerce mezarın içinden yürürken "Benim şehrimden de atalarım burada şehit oldu." dediğinizde vız vızlayarak burnunuzun ucundan geçen bir arının onca anıt üzerinden İzmir yazanın toprağına bırakılmış güle konması sizi tir tir titretebiliyor.

Günlük hayatta, öyle bir saniyeliğine gözümüzün önünden uçup giden bazı anlar var ve o anları yakalayabilenler, o bir saliselik kapıdan içeri girebilenler Alice Harikalar Diyarı'ndaki gibi çoğu insanın hiç bilmediği farklı bir algı seviyesine geçiyorlar bence.


Bu kareleri ise, Kaz Dağları'nda çektim. Doğanın o eşsiz mucizesinde... Cennet tam da burada, şu an kapısını bize açtı dediğim bir yerde... Hayatımın geri kalanında, burada akan bir su olsam, burada köklü bir ağaç olsam... diyebildiğim nadide bir köşesinde. Oysa cennetin kapıları bize açıkken arka fonda sadece nargile içenler, ayaklarını suya sokup mangal yakanlar, darbuka çalıp göbek atanlar varken... Dönüp haykırmak istedim "Koca Çanakkale'de bunu yapabileceğiniz milyonlarca başka sıradan alan varken, bu cennete bu saygısızlığı yapmak niye? "


kaz dağları

Belki en büyük hata, her zaman her yerden bir şey alabileceğimizi düşünmemiz. Çünkü hayat, birçoğumuza göre hep bir almak ve vermek meselesi. Bilmediğimiz bir şey var oysa ki, "bütün olmak".
Doğanın eşsiz bir köşesinde, senden yaşlı bir ağacın eteğinde, sürekli akan bir nehrin suyuna bakarken o ağaç olmak, akan su olmak mesela. Bir sokak düğününde darbuka çalarken beceremesen bile göbek atan olmak... Vermeden, almadan, tek bir an... Sadece, neredeysen o an onunla bütün olmak... Evren ile arandaki görünmez kordon bağına saygı duymak aslında, bu kadar net!

martılar

Denize uzak bir tarlada yüzlerce martı... Neyin peşindeler bilinmez... Bir traktör geçiyor ben "Makinem nerde?" diye aranırken sonra hepsi uçuyor. Üzülüyorum "Ben bu anı sonsuza kadar saklamak istiyordum oysa!" diye, yanımdakiler "Ne var ki?" diyor. Evet, belki sıradan, ama sıradanlık dediğiniz şey gözün alışması değil mi bir yerde? Küçük Prens, alışmayan, saf ve meraklı bir çocuk olduğu için hep içimizde. Kimse artık öyle kalmadığı için, Küçük Prens'i, Şeker Portakalı'nın Zeze'sini çok seviyoruz oysa ki, değil mi?
assosyal otel
Assos'ta, dağın başında eski bir köy evinin butik bahçesinde... Gece vardığımız karanlıklar içindeki otel, sabah bu mucizeyi sunuyor bize. Her yer o kadar yeşil ki, gözümüzü alamıyoruz. Sonra kahvaltımız geliyor, otelin kedisi Pırtık ile birlikte. Pırtık, sevilmeye en müsait kedilerden biri ama karakterli. Üstüne atlamayı seviyor. Öyle durmayı değil. Ama biz bir fotoğraf çekilelim dediğimizde, bir bakıyoruz ki o da poz vermiş. Bakınca sadece bir poz ve "Aman kedi işte!" değil mi? Değil.

bozcaada kedisi

Bozcaada'da bir sabah kahvaltısı, henüz gece içtiklerimiz bünyemizi terk etmemiş. Yüzümüz gözümüz şiş, çay ve peynire odaklanmışız ama bir yandan da yemeye üşeniyoruz. Gittiğimiz kafenin çalışanı, yıkadığı havluyu güneşe koyuyor kurusun diye bir sandalye üstünde. Sonra bacağıma bir kedi sürtünüyor. Ardından atlayıveriyor ilerideki sandalye üstüne, bir güzel uyuyor. Ben güne ayıyorum birden, yerimden fırlıyorum ve bir fotoğraf çekiyorum. Ne var ki şimdi bunda, hem ayrıca yine mi kedi? Değil işte, değil...

Hani hayatımızda sürekli mızmızlanıp her şeyden bıktığımız, hep söylendiğimiz anlar oluyor ya ve o anlarda diyebiliyoruz "Başka hayatlar ne kadar da ışıltılı." Değil aslında arkadaşım değil, Oscar Wilde demiş ben de sana diyeyim "Aslında hepimiz bok çukurundayız ama bazılarımız yıldızlara bakıyoruz." Birçok sınavı vermek için geldiğimiz bu dünyada, bazılarımız o çukur yerine yıldızlara, doğaya, ahenk içindeki diğer canlılara bakıyor ve o bir saliselik kapıdan giriyor korkmadan. Aslında tüm meselemiz ve farkımız bu... Ama işte keşke sen de benim gözlerimden görebilsen...

Yorumlar

  1. Yelizim, yazıyı okurken aklımdan o kadar çok şey geçti ki hepsini toparlayabilir miyim bilmiyorum ama ilk hissettirdiği şey "empati" duygusu oldu ve farkındalık. o "bir anlık" zamanları benim de kaçırmışlığım çok oldu. Ve hemen yanı başımdaki adama sadece içimden söyleyebildiğim "keşke hissettiklerimi anlayabilsen" cümlesi. Bugünlerde bildiğin gibi sıkıntılı zamanlar geçiriyorum ve aslında belki de beni en fazla anlaması gereken insanın beni anlamadığının ya da anlamak istediğinin ayırdına vardım.
    Artık kendimi onun akışına değil de hayatın akışına bırakmaya karar verdim çünkü o benim isteklerimi göz ardı edip bir süreliğine de olsa farklı şeyler yapmayı seçti. Bir gün bana bunu yaptığını fark ettiğinde (ki hep çok sonra fark ediyor) dilerim ben bugünüme dönebilirim.
    Maalesef etrafımıza aynı şekilde bakmıyoruz. Mesela ben sık sık yürüyüşlere çıkarım ve zaman zaman kendimi ortamdan soyutlanmış madden bulunduğum mekanı yukarıdan izliyormuş hissine kapılırım. O anlarda bana ne oluyor bilmiyorum ama içime bir huzur dolar ve o andan çok büyük zevk alırım. Olduğum yer çok alakasız bir yer olsa bile.
    Bazen gördüğüm şeyi, ondan aldığım zevki başkalarının da tatmasını isterim ama olmaz. Olmadığı gibi onlara anlatmaya çalışırken benim de tadım kaçar. Artık benim anlarımı anlatmıyorum kimseye :) Uzunca seyredip, bütün tadı kendime saklıyorum.
    Ve son olarak farklı kararlar almamı sağlayan ne biliyor musun?
    Cumartesi günü Kırıkkale'ye gittik Kitap Ağacı buluşmasına. Yazar, hiç ama hiç tanımadığım hatta toplantıya sonradan geleceği belli olan bir yazardı. Ben de aslında gitmeyecektim ama son gün (bunalımın doruklarında olduğumdan) gitme kararı aldım ve çok etkilendim :)
    Bu bana bir işaret miydi bilmiyorum ama ben işaret olduğunu var sayıyorum. Birkaç gün önce genç bir şair "Sinem" adlı bir şiir yazmış twitter'da. En moralimin bozuk olduğu an sanki benim için yazılmış gibi kabul ettim onu. Yazarıyla görüştüm bloğumda yayınlamak istiyorum falan diye. O da tabii ki dedi neyse... Dün yazara kitabımı imzalatırken ve ben de o an şiiri düşünürken birden dönüp bana yazarının adını şu an unuttum ama " .... adlı yazarın çok ama çok güzel Sinem diye bir şiiri vardır" dedi. Ben şaşaladım "öyle mi" demeyi başarabildim sonunda. O anda sanki bana bir değnek dokundu :) oturduğum yerden havalandım sanki. Yazarın adını tekrar sordum kendisine "sen beni facete ekle ben sana seslendirdiğim halini yollarım" dedi ve ben bütün gölgelerimden arındım.
    Bakalım ne kadar sürecek bilmiyorum ama huzurluyum şu an.
    Çok çorba bir yazı oldu ama sen beni anlarsın eminim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sinem'cim,

      O kadar güzel yazmışsın ki, okuyunca sanırım bir yazı yazmak kadar zaman ayırıp anlamalıyım bu yorumu dedim :) Ama anladım, zaten ben seni bilirim :)

      Aslında iyi ki de birbirimizin gözünden görmüyoruz hayatı, o zaman her şey çok renksiz olabilirdi. Hiçbir yanlış anlama olmayacağından, alınganlıklar yaşanmazdı mesela. Aslında oh ne güzel nerede o günler, ama bir anlığına da düşününce o zaman sanat, edebiyat olmazdı, dil gelişmezdi. İnsanlar anlatabildiğini anlatır, üstüne kimse beni anlamıyor diye yazıya dökme gereği duymazdı.

      Yine de "empati" yeteneği hepimizin ihtiyacı olan yegane şeylerden biri. Bu nedenle, çok geç olmadan, anlaması gereken anlayıp gerekli adımları atar umuyorum.

      Dediğin konu benim de çok başıma geldiğinden (anlatmaya çalışırken hevesinin kaçması hatta bende sonunda bir sinir harbi :) ) en güzel anıları kendime saklama eğilimindeyim. Ama bu yazı saçma sapan bir yazı iken ilk üç paragrafı silince böyle bir iç dökmeye dönüştü. Beni de en iyi sen anlarsın dedim, okumanı istedim yolculuğun esnasında :)

      O şiiri çok merak ediyorum, çok. Böyle anlara dikkat etmeliyiz. Orada çok güçlü mesajlar gizli hepimizle ilgili. Ve sakın bu anları unutma. İnsan herhangi bir nedenle düştüğünde o anlar elinden tutuyor çünkü.

      Sana bol huzurlu ve eğlenceli bir tatil diliyorum. Hemen ardından kısmetse ben de Antalya yollarına düşüyorum gelecek hafta :)

      Sevgiler ve çok içten teşekkürler...

      Sil
    2. Dediğin gibi hiç düşünmemiştim hayatı birbirinin gözünden görme olayını dediğin gibi hiç değerlendirmemiştim. Bundan sonra ben de böyle bakıcam bu duruma. Şiirleri de eve dönünce yazıcam bloğa. Bakalım bana ne mesajlar verecekler :)
      Çok teşekkür ederim canım benim. Siz de eminim çok güzel zaman geçireceksiniz. Çok güzel bir yere gidiyorsunuz. Eğer fırsatınız olursa ve daha önce gitmediyseniz Phaselis'te de denize girin. Antalya'nın en güzel koylarından biridir.

      Sil
  2. Merhaba canım, ne güzel yazmışsın. Yüreğine sağlık... Ayrıca fotoğraf kareleri de çok güzel, bir taraftan yazdıklarını okurken bir taraftan da fotoğraflara bakarken o an o yerlerde olmak istedim.
    Benim bloğuma da beklerim sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle hissettirebildiysem ne mutlu bana <3 Çok teşekkür ederim.
      Gfc çalışmıyor sanırım sitenizde, link göremedim :(
      Sevgiler...

      Sil
    2. Allah Allah, şu an gözüküyor olması gerekiyor ama bilemedim :(

      Sil
  3. Çok güzel bir yermiş. Gitmiş kadar olduk. . Yazıyı çok beğendim resimleri de öyle .Emeğine sağlık efendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Emrah, senin de gözlerine sağlık okuduğun için...
      Sevgiler...

      Sil
  4. ellerine sağlık cok güzel yorum olmus senın gözlerin kadar olmasada içtenliği ısıttı bence

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçen seneden bir yazımdı :)
      Çok teşekkür ederim, kocaman sevgiler...

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar