Sosyal Medya Kedi Olalı Bir Fare Tuttu!
Size bu hafta sosyal medya sayesinde başardığım bir mutluluk öyküsünü anlatmalıyım. Azıcık uzun, tabii zamanınız varsa!
***
Her şey karşı apartmanımızın bahçesinde minik üç kedi yavrusu ile karşılaşmamızla başladı. İyi kalpli apartman sakinlerinden birinin kızı, bu üç yavrunun annesi otobanda araba tarafından ezilince dayanamamış ve yaşayan üç yavruyu alıp evlerine getirmiş. Getirmiş ama ne onların bakma şansı var, ne de başkalarının. Çünkü tüm hayvansever komşuların evinde zaten kediler var -biz hariç- benim allerjim nedeniyle kedilerin yanına yaklaşmam bile kullandığım ilaçları almama bağlı çünkü.
Kedileri gördüğümde günlerden pazardı. Komşumuz her gün 1-2 saat apartman bahçesine indiriyor kedicikleri, başında sokağa kaçmasınlar, büyük kediler hırpalamasın diye de nöbet tutuyor. Biz tüm kediseverler toplanıp seviyoruz o esnada, kucaklarımıza alıp bebek gibi sallıyoruz kedicikleri, onlar da kukla gibi duruyorlar edepsizler. Ah bir de sokaklarda ne işi var diyeceksiniz ama "Chinchilla" cinsiler! Bu yavrular 500 TL'den alıcı bulabiliyorlar anlayacağınız. Ben de bir yardımım olur diye fotoğraflarını çektim ve tüm sosyal medya hesaplarımda "Bu kediler cuma gününe kadar yuva bulunmazsa sokağa bırakılacak, siz yuva olur musunuz?" diyerek paylaştım. Trafoya giren kediden sonra benim kediler yakın çevremin gündemine bomba gibi düştü yani... Herkes bıkana kadar defalarca paylaştım, arkadaşlarım da repost ederek destek oldular. Eminim aralarında "Deli mi ne, yine kedilere sardı!" diye homurdananlar da olmuştur. Neyse...
Yukarıdaki fotoğraftan sonra mailler gelmeye başladı. Aynı cümle ile sınırlı mailler:
- Gri olanı istiyorum.
- Tamam, gri kedi sizin olsun, ne zaman alırsınız?
- Önce gelip bakmak istiyorum, belki de almam. O zaman karar versem?!.
Bir yanım "Ya sabır!" diyor, diğer yanım "Kızma Yeliz haklı olabilirler, bu bir sorumluluk bir bakıma..."
Tabii, tek sorun bu da değil. 10 km'lik yolu sorun edenler bile oldu ki, burası İstanbul! Her gün 3 saat direksiyon sallayarak işe gidenlerin şehri!
Neyse, ben bu bir görsem, nasıl alsam trafiğindeyken Instagram'ın hayatıma kattığı en özel insanlardan yazbitmesin aradı beni.
"Yeliz, kedileri verdin mi? Vermediysen yarın hemen gelip birini alacağız. Mümkünse gri olana çok ısındık. Ne olur onu bize sakla."
"Kesin mi, ısınacak mısınız, bakacak mısınız?" dedim, "Hayır, gelip alacağız. Biz onu çok sevdik." İşte budur dedim ve griyi en sevdiğim insanlardan biri için sakladık. Ertesi akşam Dilek geldi, kediciği evimize getirdik, onun için yaptığım frambuazlı pastayı yedik ve kedinin gerçek sahibini bekledik. Haluk geldi, kediyi aldı ve kedi Haluk'a adeta bayıldı! (Bu fotoğrafta eşimin kolunda bu arada)
Bu sefer diğer iki sarı kediye odaklanalım istedik. Çünkü herkesin gri demesinin nedeni üçlü fotoğrafta en tatlı onun çıkmasıydı.
Griyi isteyen sayısı 4 idi, sarılardan biri için 3 kısmet çıktı, diğeri için sıfır. İnanabiliyor musunuz? İki sarı arasındaki beş farkı söyleyin desem söyleyemezsiniz. Ama kafası sağda olanı üç kişi ister bir kişi alırken, hatta griyi alamayanları da ekleyebiliriz, o kadar kişiden kimse o sarıyı almaya yanaşmıyor.
Biz üç kardeşiz. En büyükleri benim. İster istemez bağ kurdum bu üç yavruyla, gönlüm kabul etmedi ikisinin sıcak ve güzel yuva bulmuşken birinin sokaklara düşecek olmasını. İçim içimi yedi, uykularım kaçtı, sabaha kadar evde yürüdüm durdum. ( Tabii ki tek neden bu değil, keşke bu olsa da, diğer nedeni anlatmak için atlatmam gereken bir yas sınırı var içimde :( ) Neyse, gecenin üçünde televizyonda Gazze'de ölen masum insanlar, içimde tüm bahsettiğim şeylerin acısı, dayanamadım bu son kalan küçüğün ağzından bir mektup yazdım. Yazdım ama bir yandan da ister istemez yayınlamaktan çekiniyorum. Acaba insanlardan "Gazze'de masum kardeşlerimiz ölüyor, sen hala kedi peşindesin." gibi anlayışsız yorumlar gelirse diye. Öte yandan henüz yazmaya hazır olmadığım kendi yasım da var. Neyse, kim ne düşünürse düşünecek, o saçma yorumlar da gelecekse gelecek artık dedim, çünkü miniğin sokağa bırakılma gününe bir gün kalmıştı ve elimden bir şey gelebilecekken yapmama fikri canımı daha çok yakıyordu. Paylaştım.
"Merhaba. Bugün çok kötü bir günmüş, duydum ve çok üzüldüm. Ama size biraz kendimden söz etmek zorundayım. Çünkü bu yazı benim son şansım... ben... şey... benim bir adım yok açıkçası... Gri olan kardeşimi 4 kişi istedi adı Mokka oldu, çok iyi bir abiye gitti. Sarı olan kardeşimi de iki kişi istedi, yarın sabah onu çok seven bir abla gelip birlikte kaldığımız evden alacak. Benim bir adım olmayacak, çünkü beni kimse istemedi. Olsa olsa "Çirkin" olur benim adım, ama çirkin de değilim ki :( Beni neden kimse istemedi anlamıyorum. Yarın sokağa bırakılacağım, Chinchilla cinsi bir kedi sokağa düşer mi hiç diyeceksiniz, olsun, kardeşlerim yerine beni istemedikleri için kızmıyorum kimseye. Sadece sokaklarda kedilerin uzun yaşayamadığı söyleniyor. Biraz korkuyorum bu yüzden. Yine de siz benim için üzülmeyin, ben çok oyuncu bir kediyim çünkü. Sokaklarda ömrüm kısa olsa da çok eğleneceğime ve yaramazlık yapacağıma eminim. Yine de bir kez daha sormak geldi içimden, beni hiç istemez misiniz? Gerçekten mi? Ama neden?"
Yazıyı yazdım ve şanslıysak bir kişi çıkar dedim. Yine Dilek ulaştı, "Tabii ki sokağa bırakmayız onu, en kötü ben alırım kimse çıkmazsa." dedi. Tabii bu arada Dilek yazıdan duygulanmış ağlıyor, ben yazarken ağlıyorum, sonra başka yorumlar ve mesajlar da geldi her yerden. Hepimiz ağlıyoruz. Yani şu an düşünüyorum da gerçekten komik halimiz... Ah şu kedi sevgisi!
Yazı ve fotoğrafı paylaşan tanıdığım tanımadığım onlarca kişiden sonra bizim sona kalan şanslı kedimize de 3-4 yuva bulundu. İlk ulaşanı aradım ve akşam alabilir misiniz dedim. Deniz Hanım, Bahçelievler'de oturuyor ve Taksim'de çalışıyormuş, kediler Göztepe'de. Günlerden cuma, İstanbul'da meşhur cuma ve köprü trafiği. Hiç tereddüt etmeden evet dedi, atladı geldi. Kedi meleklerinden Gonca sabah facebooktaki paylaşımımda "daha iyi bir kısmet beklediği için olmuyordur." demişti. O an çok umutsuzca okumuştum bu yazıyı, sonra alan arkadaşların sevgisini görünce (onlar da Samsun'a götüreceklermiş bu arada) gerçek sevgi bahane tanımıyor dedim ve inanılmaz bir iç huzurla bu dünyanın en uzun blog yazısını yazma ihtiyacı duydum :)
Bu arada, yuva bulduğunu yine kedimiz duyurdu Instagram'da: "Beni artık bu siyah beyaz abimin korumasına gerek yok, çünkü ben artık yuva buldum. Patilerimi sallıyor ellerinizden öpüyorum." dedi :)
Sosyal medya da kedi olalı bir fare tutmuş oldu böylece :)
Bu vesile ile, bu kedilerin yuva bulmasında desteği olan tüm kanatsız meleklere buradan da teşekkür ederim. İyi ki varsınız, ne ince kalpleriniz...
Sosyal medya, sen de iyi ki varsın!
Bu arada, aranızda keşke ben sahiplenseydim, neden bloğunda yazmadın görmedik ki diyen arkadaşlar varsa takip etmeyerek çok şey kaçırıyorsunuz demedi demeyin :) Tıkk Tıkk
Sevgiler...
***
Her şey karşı apartmanımızın bahçesinde minik üç kedi yavrusu ile karşılaşmamızla başladı. İyi kalpli apartman sakinlerinden birinin kızı, bu üç yavrunun annesi otobanda araba tarafından ezilince dayanamamış ve yaşayan üç yavruyu alıp evlerine getirmiş. Getirmiş ama ne onların bakma şansı var, ne de başkalarının. Çünkü tüm hayvansever komşuların evinde zaten kediler var -biz hariç- benim allerjim nedeniyle kedilerin yanına yaklaşmam bile kullandığım ilaçları almama bağlı çünkü.
Kedileri gördüğümde günlerden pazardı. Komşumuz her gün 1-2 saat apartman bahçesine indiriyor kedicikleri, başında sokağa kaçmasınlar, büyük kediler hırpalamasın diye de nöbet tutuyor. Biz tüm kediseverler toplanıp seviyoruz o esnada, kucaklarımıza alıp bebek gibi sallıyoruz kedicikleri, onlar da kukla gibi duruyorlar edepsizler. Ah bir de sokaklarda ne işi var diyeceksiniz ama "Chinchilla" cinsiler! Bu yavrular 500 TL'den alıcı bulabiliyorlar anlayacağınız. Ben de bir yardımım olur diye fotoğraflarını çektim ve tüm sosyal medya hesaplarımda "Bu kediler cuma gününe kadar yuva bulunmazsa sokağa bırakılacak, siz yuva olur musunuz?" diyerek paylaştım. Trafoya giren kediden sonra benim kediler yakın çevremin gündemine bomba gibi düştü yani... Herkes bıkana kadar defalarca paylaştım, arkadaşlarım da repost ederek destek oldular. Eminim aralarında "Deli mi ne, yine kedilere sardı!" diye homurdananlar da olmuştur. Neyse...
Yukarıdaki fotoğraftan sonra mailler gelmeye başladı. Aynı cümle ile sınırlı mailler:
- Gri olanı istiyorum.
- Tamam, gri kedi sizin olsun, ne zaman alırsınız?
- Önce gelip bakmak istiyorum, belki de almam. O zaman karar versem?!.
Bir yanım "Ya sabır!" diyor, diğer yanım "Kızma Yeliz haklı olabilirler, bu bir sorumluluk bir bakıma..."
Tabii, tek sorun bu da değil. 10 km'lik yolu sorun edenler bile oldu ki, burası İstanbul! Her gün 3 saat direksiyon sallayarak işe gidenlerin şehri!
Neyse, ben bu bir görsem, nasıl alsam trafiğindeyken Instagram'ın hayatıma kattığı en özel insanlardan yazbitmesin aradı beni.
"Yeliz, kedileri verdin mi? Vermediysen yarın hemen gelip birini alacağız. Mümkünse gri olana çok ısındık. Ne olur onu bize sakla."
"Kesin mi, ısınacak mısınız, bakacak mısınız?" dedim, "Hayır, gelip alacağız. Biz onu çok sevdik." İşte budur dedim ve griyi en sevdiğim insanlardan biri için sakladık. Ertesi akşam Dilek geldi, kediciği evimize getirdik, onun için yaptığım frambuazlı pastayı yedik ve kedinin gerçek sahibini bekledik. Haluk geldi, kediyi aldı ve kedi Haluk'a adeta bayıldı! (Bu fotoğrafta eşimin kolunda bu arada)
Tatlı fotoğrafı koymadan bir şey anlatamıyorum evet :) |
Bu sefer diğer iki sarı kediye odaklanalım istedik. Çünkü herkesin gri demesinin nedeni üçlü fotoğrafta en tatlı onun çıkmasıydı.
Griyi isteyen sayısı 4 idi, sarılardan biri için 3 kısmet çıktı, diğeri için sıfır. İnanabiliyor musunuz? İki sarı arasındaki beş farkı söyleyin desem söyleyemezsiniz. Ama kafası sağda olanı üç kişi ister bir kişi alırken, hatta griyi alamayanları da ekleyebiliriz, o kadar kişiden kimse o sarıyı almaya yanaşmıyor.
Biz üç kardeşiz. En büyükleri benim. İster istemez bağ kurdum bu üç yavruyla, gönlüm kabul etmedi ikisinin sıcak ve güzel yuva bulmuşken birinin sokaklara düşecek olmasını. İçim içimi yedi, uykularım kaçtı, sabaha kadar evde yürüdüm durdum. ( Tabii ki tek neden bu değil, keşke bu olsa da, diğer nedeni anlatmak için atlatmam gereken bir yas sınırı var içimde :( ) Neyse, gecenin üçünde televizyonda Gazze'de ölen masum insanlar, içimde tüm bahsettiğim şeylerin acısı, dayanamadım bu son kalan küçüğün ağzından bir mektup yazdım. Yazdım ama bir yandan da ister istemez yayınlamaktan çekiniyorum. Acaba insanlardan "Gazze'de masum kardeşlerimiz ölüyor, sen hala kedi peşindesin." gibi anlayışsız yorumlar gelirse diye. Öte yandan henüz yazmaya hazır olmadığım kendi yasım da var. Neyse, kim ne düşünürse düşünecek, o saçma yorumlar da gelecekse gelecek artık dedim, çünkü miniğin sokağa bırakılma gününe bir gün kalmıştı ve elimden bir şey gelebilecekken yapmama fikri canımı daha çok yakıyordu. Paylaştım.
"Merhaba. Bugün çok kötü bir günmüş, duydum ve çok üzüldüm. Ama size biraz kendimden söz etmek zorundayım. Çünkü bu yazı benim son şansım... ben... şey... benim bir adım yok açıkçası... Gri olan kardeşimi 4 kişi istedi adı Mokka oldu, çok iyi bir abiye gitti. Sarı olan kardeşimi de iki kişi istedi, yarın sabah onu çok seven bir abla gelip birlikte kaldığımız evden alacak. Benim bir adım olmayacak, çünkü beni kimse istemedi. Olsa olsa "Çirkin" olur benim adım, ama çirkin de değilim ki :( Beni neden kimse istemedi anlamıyorum. Yarın sokağa bırakılacağım, Chinchilla cinsi bir kedi sokağa düşer mi hiç diyeceksiniz, olsun, kardeşlerim yerine beni istemedikleri için kızmıyorum kimseye. Sadece sokaklarda kedilerin uzun yaşayamadığı söyleniyor. Biraz korkuyorum bu yüzden. Yine de siz benim için üzülmeyin, ben çok oyuncu bir kediyim çünkü. Sokaklarda ömrüm kısa olsa da çok eğleneceğime ve yaramazlık yapacağıma eminim. Yine de bir kez daha sormak geldi içimden, beni hiç istemez misiniz? Gerçekten mi? Ama neden?"
Yazıyı yazdım ve şanslıysak bir kişi çıkar dedim. Yine Dilek ulaştı, "Tabii ki sokağa bırakmayız onu, en kötü ben alırım kimse çıkmazsa." dedi. Tabii bu arada Dilek yazıdan duygulanmış ağlıyor, ben yazarken ağlıyorum, sonra başka yorumlar ve mesajlar da geldi her yerden. Hepimiz ağlıyoruz. Yani şu an düşünüyorum da gerçekten komik halimiz... Ah şu kedi sevgisi!
Yazı ve fotoğrafı paylaşan tanıdığım tanımadığım onlarca kişiden sonra bizim sona kalan şanslı kedimize de 3-4 yuva bulundu. İlk ulaşanı aradım ve akşam alabilir misiniz dedim. Deniz Hanım, Bahçelievler'de oturuyor ve Taksim'de çalışıyormuş, kediler Göztepe'de. Günlerden cuma, İstanbul'da meşhur cuma ve köprü trafiği. Hiç tereddüt etmeden evet dedi, atladı geldi. Kedi meleklerinden Gonca sabah facebooktaki paylaşımımda "daha iyi bir kısmet beklediği için olmuyordur." demişti. O an çok umutsuzca okumuştum bu yazıyı, sonra alan arkadaşların sevgisini görünce (onlar da Samsun'a götüreceklermiş bu arada) gerçek sevgi bahane tanımıyor dedim ve inanılmaz bir iç huzurla bu dünyanın en uzun blog yazısını yazma ihtiyacı duydum :)
Bu arada, yuva bulduğunu yine kedimiz duyurdu Instagram'da: "Beni artık bu siyah beyaz abimin korumasına gerek yok, çünkü ben artık yuva buldum. Patilerimi sallıyor ellerinizden öpüyorum." dedi :)
Sosyal medya da kedi olalı bir fare tutmuş oldu böylece :)
Bu vesile ile, bu kedilerin yuva bulmasında desteği olan tüm kanatsız meleklere buradan da teşekkür ederim. İyi ki varsınız, ne ince kalpleriniz...
Sosyal medya, sen de iyi ki varsın!
Bu arada, aranızda keşke ben sahiplenseydim, neden bloğunda yazmadın görmedik ki diyen arkadaşlar varsa takip etmeyerek çok şey kaçırıyorsunuz demedi demeyin :) Tıkk Tıkk
Sevgiler...
Gerçekten neden blogunda yazmadın dedim içimden. Ama hemen tık tık yapıldı :D Hikaye uzun değildi bence hemen okudum bitti. İçindekilerin güzel olduğundan olsa gerek. Çok güzel bir iş yapmışsınız bence. Çevremizde acı olaylar olabilir, ama yardım edebileceklerimiz varsa da bundan bizi kim alıkoyabilir. Bu yaptığınız da çok güzel bir kanıt olmuş söylediklerime. Umarım minikler yuvalarında mutlu olur :D
YanıtlaSilAynen dediğiniz gibi, karanlıkta bir ışık yakabiliyorsak, hangi konu ile ilgili olursa olsun- büyük bir başarı ve güzel bir seçimdir bence de. Umarım yeni yuvalarında çok mutlu olurlar, ben şimdiden üçünü de çok özlüyorum ve günde beş altı kez fotoğraflarına bakıyorum :)
SilYorumunuz için teşekkürler&Sevgiler...
Çok sevindim ucu için de:)
YanıtlaSilBenim de haftamın en büyük mutluluğu oldu :)
SilSonuncu bıdığın Samsun'a gidiyor olmasına ayrı bir sevindim nedense ^^ . Ohh o kadar mutluyum ki. Şimdi de Ankara'da 5 tane yeni doğmuş yavru var. Anneleri bakmamış. Sokakta kalmışlar ama cins kedi değiller ve sanırım biraz büyütüp sokağa bırakmak zorunda kalacak arkadaşım :(
YanıtlaSilSamsun'da İzmir'li bir kıza gidiyor bir de :) Bu kadar tesadüf olur yani :)
SilOnlar da inşallah bir an önce yuva bulurlar. Cins olmalarına ve tüm sevimliliklerine rağmen bu iş ne kadar zor oldu en iyi bilenlerdensin. Umarım o kediciklerin de bahtı açık olur. Sokaklarda kedilerin işi gerçekten çok zor :(
Çok güzel ya :) Gerçekten sosyal medya kedi olalı bir fare tutmuş. Gri olan gerçekten çok sevimli :D
YanıtlaSilAh o gri! Çok özlüyorum :(
SilBlog keşfi etkinliği sayesinde geldim, harika bir hikaye okudum :)) Ziyaretin beni mutlu eder, sevgilerimle :))
YanıtlaSilhttp://byhulya.blogspot.com.tr/
Hoş geldiniz Hülya Hanım :) Tabii ki ziyaret ederim. Sevgiler...
SilMutlu sonla biten güzel bir hikaye olmus,ne güzel.Kedilerin hepside cok tatliymis aslinda.Kismet denen sey bu galiba.
YanıtlaSilAynen öyle, İstanbul'un bir ucundan mahallemize geldiler yine birbirinden farklı üç noktaya gittiler. Çok iyi bakılsınlar Allah'tan tek dileğim bu... Çok teşekkür ederim :) Sevgiler...
Sil