Rip Robin Williams...

Robin Williams'ın ölüm haberiyle güne aydım bugün. Bu bir aymak sayılırsa tabi...

Ne tuhaf öğrenir olduk ölümü... Eskiden televizyon ya da radyolar "Üzücü bir haber veriyoruz sayın seyirciler" diye başlardı böyle haberlere, hazırlardık kendimizi kötü bir şey duymaya... Şimdi ise elimizde kahve ve telefonumuzla takip ettiğimiz kişilerin mutlu fotoğrafları incelerken birden sevdiğimiz bir insanın fotoğrafını görüyoruz, o bir saniyelik süreçte "Allah Allah Robin Williams değil mi bu?" diyoruz ve anlıyoruz bir terslik olduğunu. Başka türlü neden sabah sabah dünyanın taa öte ucundaki bir insanın fotoğrafını paylaşsın ki insan(lar)?

Uzun lafın kısası, Robin Williams sonsuzluğa gitti ve bunu bir sabah instagramdan öğrenmek güne iyi bir başlangıç değil...

Ölümler söz konusu olduğunda, yazmamayı tercih ediyorum. Hele ki bloğumda... Ama Robin Williams hakkında bir şey yazmamak mümkün değil...

Henüz ortaokula gittiğim yıllardı. Bir gece televizyonda Ölü Ozanlar Derneği'ne denk gelmiştim. Uykumu kovalayarak izleyip Neil'in intihar sahnesinde çılgınca ağlamıştım ve tabii ki filmin meşhur son sahnesinde. Sonra yıllar geçti, ben o filmi defalarca izledim, o kitabı defalarca okudum ve hep ağladım. Aynı yerden yüreğime dokundu ve her defasında acıttı.

Ve tabii ölümsüz karakter Keating rolünde olağanüstü öğretmen Robin Williams... Ölü Ozanlar Derneği ile içimdeki kocaman yeri her yeni filmiyle büyüdü ve sağlamlaştı.

Haberlerde, Robin Williams'ın bir süredir ağır depresyon tedavisi gördüğü ve intihar etmiş olabileceği söyleniyor. (Neil'i hatırladınız mı? Keating'in açtığı kapıdan yürüyüp kendini bulan çocuğun ailesine başkaldırışını ve ölümle son verdiği öyküsünü?) 


Dürüst olmak gerekirse, intihar konusunda bakış açım Nietzche'den esinlenme, ben kişinin böyle bir hakkı olabileceğini düşünüyorum. Tüm dinlerde en yasaklanan kavram olsa da, her intihar haberi, ecelle gelen ölümlerden daha çok içimi acıtsa da bu böyle. Eğer seçtiği yol intiharsa, o muhteşem filmlerinden biri olan Aşkın Gücü'ndeki gibi, içine düştüğü karanlıktan çıkıp cenneti bulabilmesini ümit ediyorum. 


Sadece sindiremediğim şu fikir kalıyor geriye, bir insan düşünün, ölümüyle tüm dünyayı üzecek, bir günün akışını değiştirebilecek bir insan... İşte o kişiyi, siz hep mutlu ve güzel karakterlerde hatırlıyorsunuz. O ne yapıyor? Bir gün sessizce, ağır depresyonunda intiharı seçiyor. Olabilir mi?

Ölümü, hele ki intihar olasılığını ona yakıştıramamamız hep bundan bence. Ölemeyecek kadar neşeli... Dünyada hiçbir şey tarafından üzülemeyecek kadar iyi... Kırılmayacağını düşündüğümüz camdan çok değerli kadeh gibi... Oysa ki, nihayetinde tuz buz olabilen bir cam göremediğimiz...

"Hayattaki en kötü şeyin bir başına kalmak olduğunu düşünürdüm, değilmiş. Hayattaki en kötü şey, seni bir başına hissettirenlerle kalmak..."
Hey kaptan! İçimizdeki seni de öldürmüş olabileceğini düşünebilir misin? Gerçekten? "Carpe Diem" i bize öğreten senken? 


Huzurla uyu... Rest in peace...



Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar