Dokuz Ayın Çarşambası...
Bu cümleyi ilk kez bir arkadaşımın ağzından duyduğumda idrak edemedim ne, ne, o ne oldum :)
O da, işte bilirsin her şeyin bir yıl içinde neredeyse aynı güne denk geldiği gün, dedi.
Bu benim hayatımda çok oluyor, ama ilk kez bu deyimi kullanacağım kadar arttı.
Kasım öyle bir geldi ki... Son anda alınan taşınma kararı ve stres içinde geçen ev arama süreci... Alıştığım, sevdiğim Göztepe'den ayrılıp radikal bir değişiklikle merkezden uzağa gitme kararımız... Nakliye, teknik servis vs. gibi ayarlanması zorunlu süreçler... Son yıllarda yüzümde oluşan ve bir süredir kafama taktığım ama aldırmaya cesaret edemediğim benlerimin alınması ve bunun için on günde bir korkuyla, (hatta ilkinde bacaklarım titreyerek gittiğim hastane), sonrasında çektiğim sorunlar... Siparişler... Doğum günüm... Bu süreçte yorulduğum ve dengesini bulamadığım, ev, iş, yeni ev, arkadaşlar, sosyal ilişkiler dengesizliği... Hayatımda üçüncü kez tekrarlayan ve sekiz aydır benimle olan hastalık: roza. Bunun için kendimi stresten uzak tutmam gerçeği. Ve daha unuttuğum kim bilir kaç şey.
Bu senenin en stresli ayıydı diyebilirim.
Dokuz ayın çarşambası benim için bu kasım ayının her günü oluyor.
Bazen şöyle bir şey hayal ediyorum.
Sanki evrenle aramızda bir boru var, o boru bazen tıkanıyor ve akması gereken hiçbir şey bize akamıyor. -O boşluk zamanlarını bilirsiniz. Ben artık hissediyorum. Mesela, eylül ayında içimde hep bu his vardı, bir şey olacak ama ne acaba, bu sessizlik neyin sessizliği, arafta mıyım hissiyatı.- Sonra o boşluk, artık arkasında birikenlerin kuvvetinden mi başka bir şeyden mi bilinmez, birden akmaya başlıyor, ama bu akış artık pek hayra alamet değil. Biraz kafana kafana geliyorum, sen bir süre benden iyilik bekleme sadece hayatta kalmaya çalış akışı. (Evet, kendisinin astrolojideki adı satürn ve son 3 yıldır benimle, iki buçuk yıl daha misafir astrolojik haritama.)
Biz de bugün dokuz ayın çarşambası diyoruz, akışa isyan edip bir yandan da yukarıya "Hadi yolla, yolla. İçinde kalmasın, sırada ne var?" derken...
Zaten benden önce Sezen Aksu ve Ceza bir düette demişti kendisine: "Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin/ İşimiz bu, yaşamak" demişti de ben de pek sevmiştim.
Yine de mutluyum. İçim kıpır kıpır. Kafamda deli projeler...
Hepimizin yaşadığı tıkanmışlık duygusu öyle kötü bir duygu ki. Geçenlerde Psikeart'ın mutluluk sayısını okuyordum. Şöyle bir araştırma okudum, çocuklar için en kötü davranış ceza verilmesi değilmiş, umursanmamakmış. Umursanmamak, göz ardı edilmek insan ruhunda onulmaz yaralar açarmış.
Belki bu, dikkat felaket çıkabilir levhası iyi bir şey hayatımızda. Umursanmamaktan iyi.
Ve o yaşlı Çinli adamın hikayesi gibi. (Üniversitede İngilizce kitaplarında vardı :)) Bir şeyin iyi mi kötü mü olacağını asla bilemezsin. Hayat hayat işte, deneyim ise deneyim.
Bir değişimin arefesindeyim bugün, birkaç gün içinde yeni bir eve geçiyorum, yeni bir hayat başlıyor, belki bir süre yokum.
İyi kalın, iyilikle kalın...
Sevgiyle, umutla...
Bu senenin en stresli ayıydı diyebilirim.
Dokuz ayın çarşambası benim için bu kasım ayının her günü oluyor.
Bazen şöyle bir şey hayal ediyorum.
Sanki evrenle aramızda bir boru var, o boru bazen tıkanıyor ve akması gereken hiçbir şey bize akamıyor. -O boşluk zamanlarını bilirsiniz. Ben artık hissediyorum. Mesela, eylül ayında içimde hep bu his vardı, bir şey olacak ama ne acaba, bu sessizlik neyin sessizliği, arafta mıyım hissiyatı.- Sonra o boşluk, artık arkasında birikenlerin kuvvetinden mi başka bir şeyden mi bilinmez, birden akmaya başlıyor, ama bu akış artık pek hayra alamet değil. Biraz kafana kafana geliyorum, sen bir süre benden iyilik bekleme sadece hayatta kalmaya çalış akışı. (Evet, kendisinin astrolojideki adı satürn ve son 3 yıldır benimle, iki buçuk yıl daha misafir astrolojik haritama.)
Biz de bugün dokuz ayın çarşambası diyoruz, akışa isyan edip bir yandan da yukarıya "Hadi yolla, yolla. İçinde kalmasın, sırada ne var?" derken...
Zaten benden önce Sezen Aksu ve Ceza bir düette demişti kendisine: "Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin/ İşimiz bu, yaşamak" demişti de ben de pek sevmiştim.
Yine de mutluyum. İçim kıpır kıpır. Kafamda deli projeler...
Hepimizin yaşadığı tıkanmışlık duygusu öyle kötü bir duygu ki. Geçenlerde Psikeart'ın mutluluk sayısını okuyordum. Şöyle bir araştırma okudum, çocuklar için en kötü davranış ceza verilmesi değilmiş, umursanmamakmış. Umursanmamak, göz ardı edilmek insan ruhunda onulmaz yaralar açarmış.
Belki bu, dikkat felaket çıkabilir levhası iyi bir şey hayatımızda. Umursanmamaktan iyi.
Ve o yaşlı Çinli adamın hikayesi gibi. (Üniversitede İngilizce kitaplarında vardı :)) Bir şeyin iyi mi kötü mü olacağını asla bilemezsin. Hayat hayat işte, deneyim ise deneyim.
Bir değişimin arefesindeyim bugün, birkaç gün içinde yeni bir eve geçiyorum, yeni bir hayat başlıyor, belki bir süre yokum.
İyi kalın, iyilikle kalın...
Sevgiyle, umutla...
Belki bir süre yokum u okuyunca bütün yazdıklarını unuttum. Olur mu hiç? Bence daha çok olacaksın. Yeni evin, aklındaki projeler ve bu yeni başlangıcın sana getireceği bir dolu güzellik sayesinde daha çok paylaşım yapacaksın ;) Her şeyin gönlünce olacağına eminim.
YanıtlaSilHepimiz için öyle olsun Sinem'cim, bu süreçteki tüm desteğin için çok teşekkür ederim. Sayende kesinlikle daha kolay atlattım :)
SilUmarım bu gece bir yazı yayınlayacağım. Sevgiyle...