Bir Hikaye Yazıyoruz: Bölüm 9
Şimdi çok farklı bir yazıyla, hatta öyküyle karşınızdayım. Kısa süre önce 10 blogger toplandık, her birimizin bir parçasını yazdığı bir öykü olsun istedik. Sondan bir önceki, 9. bölüm bana aitti. Şimdi onu okuyacaksınız. Size tavsiyem, bu öyküden önce, anlamlı olması için sırayla bütün öyküleri okumanız. İnanın, harika zaman geçirecek ve bambaşka bir tecrübeyi deneyimleyeceksiniz.
1. bölüm: Müptezel
2. bölüm: 1 Delinin Günlükleri
3. bölüm: Dilek Eren
4. bölüm: Mor Rimel
5. bölüm: Sevdicann
6. bölüm: Yinelerden Bir Gün
7. bölüm: Bir Dünya Fikir
8. bölüm: Her Şeyden Konuşmalı
Siz, hiç altıncı kattan yere düştünüz mü? Bütün dünyanın utancını sırtınızda taşıdığınız tek bir an, bir anı oldu mu? Hiç hayattan silinmek istediniz mi?
Ben düştüm... Ben, artık o anıyım... Ben, bugün hayattan silinmek istedim. Oysa silinemem. Şu anda hayattan silinmem hikayemi daha da ölümsüzleştirir çünkü.
Çocukken günlük tutardım ve orada kalktım, yüzümü yıkadım gibi robotik cümlelerden sonra o gün ne hissettiysem, yaşadıysam yazardım. Hayallerimi de anlatırdım uzun uzun. Çünkü her çocuk gibi benim de olağanüstü bir hayal dünyam vardı. Bu durum evde dikkat çekmeye başladığında, günlüğümü okula götürmeye başladım. Hiç unutmuyorum, ilkokul dördüncü sınıftaydım. Çantamda günlüğüm, teneffüs zili çalmıştı. Selim adında bir çocuğa, Cedric'in Chen'e aşık olduğu kadar aşıktım. Yalnız değildim, ilkokulda hep böyle olur zaten. Herkes hep aynı kişiye aşık olur. Benim dışımda bütün sınıfın kızları da ona aşıktı. Ve her şeyden habersiz ayran ve simit almak için kantine yöneldiğim o dakikalarda bütün sınıf günlüğümü elden ele dolaştırıp benim Selim'e duyduğum komik aşkı konuşuyordu. "Fillerin burnunda balon olan bir sahilde onunla taş sektirmek istiyoormuuuş."
...
Kumsallarda develer olur da fillerin olması tuhaf mıydı? Hortumlarında balonlar olması beni neden kaçık yapıyordu? Neden eylemleri uzata uzata haykırıyorlardı? Bu hayalde beni rezil eden ne vardı? Şimdi bilemiyorum; ama o gün, o kadar üzüldüm ki, kendimi kütüphaneye kapattım. Saatlerce çıkmadım, elimde paramparça ettiğim günlüğüm ağladım, durdum. Annem okula çağrıldı. Odadan güçlükle çıkarıldım. Annemin yüzüne unutamadığım bir utanç yerleşmişti. Biraz hasta hissettiğimde bebek aspirini diye bir şey verirdi annem. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Eve vardığımızda gizlice tam 12 tane içtim. Sonra, annemin terzi makasını aldım ve saçlarımı çılgınca kestim. Ölmedim, yaramaz ve çirkin bir kız çocuğuna dönüştüm, kendimi daha iyi de hissetmedim. Ama bir daha yazmadım, insanların kelimelerle sizin hayatınızda istediği gibi dolaşmasından kötü bir şey yoktu çünkü! Hayatım boyunca denizde taş sektirmedim, aşk ise, bir zamanlar masum bir çocuğun parçalanmış defteri gibi içimde uzun yıllar bir yara olarak kaldı.
Size bunları neden anlattım, biliyor musunuz? Ben, bugün, bu yaşımda işte o anıyı yeniden yaşadım.
Görüyorsunuz ya, bu dünyada sınavlarımız hiç bitmiyor. Hatta, biraz farkındalığınız varsa göreceksiniz, bütün sınavlar aynı yerden geliyor. Alt edene kadar. Çocukken alt edememiştim, şimdi nasıl edeceğimi bilmiyorum. Her acımda yaptığım gibi yine elime bir makas aldım. Hayır, bu sefer kesmeyeceğim. Saçları kesmek acımı artırıyor. Tam da böyle bir anda Savaş'ı ve Barış'ı hatırlatıyor bana. Bir hastane odasında Barış'ı yıllar sonra bulmuşken, Savaş'ın telefonda beni arayıp ona ne söyleyeceğini bile önemsemeden "Boşanıyoruz. Sana Alev'le mutluluklar." diye bağırıp Barış'tan güç aldığım günleri hatırlatıyor.
Belki biri yardımcı olur bana? Belki beni Savaş ve Barış'ın yol açtığı bu dramadan kurtarabilir. Tabii önce hikayemi anlatmam gerek. Yine kalbim çarpıyor hızlı hızlı. Çünkü benim hikayemi artık herkes biliyor.
Barış, benim yıllar sonra kendimi en kötü hissettiğim zamanda karşıma çıkan o eski sevda, son aylarda hep yanımdaydı. İyiliğinizi isteyen insanların niyeti sorgulanır mıydı? Sorgulamadım, düşünmedim. İyi bir insandı. Onu tutkuyla sevdiğim zamanları, üniversite yıllarımı unutmamıştım. Beni seviyor muydu o zamanlar? Kim bilir. Benim onu sevdiğimi bile bilmiyordu ki...
Üniversite bitti, aradan yıllar geçti, onu bir daha hiç görmedim. Kendime mutlu bir hayat kurdum. Sonra, ayağımın altındaki o toprak kaydı. Tutunacak bir şey aradım, eşim tanımadığım alevli esmer bir boşlukta düşerken. Hayat, hep bir tutunma meselesidir, demişti bir arkadaşım. Ben de alkolle kendime zarar verdiğim o noktada, Barış'a tutundum. Ama bu tutunmanın bir ilişki olmadığını, olamayacağını, bu denli incinmişken bir başkası ile yol alamayacağımı ve geçmişte itiraf edemesem de onu çok sevdiğimi ama eski aşkların geçmişte kalması gerektiğini ona en başında söyledim. Hiç saklamadan, sakınmadan, canı yanan bir kadın olarak bir başka erkeğin canını yakmaya çalışmadan.
-Bunları duyarken gözünden gerçekten bir buğu geçmiş miydi? O anda mı karar vermişti beni hiç ummayacağım bir yöntemle yeniden kazanmaya çalışmaya?-
Barış, boşanma sürecinde asırlık bir ağaç gibi sardı beni, ilkyardım çantamdı belki de. En kötü anlarımda bir omuz oldu. Her "an"ı, her anıyı saklamasını bildi, ne çok şeyi anlattım ona. Kimseye bir derdimi anlatamam oysa. Güvenemem. Başka kulaklara gitmesinden korkarım. Aynı o eski defterdeki gibi acılar getirsin istemem.
Dün, önemli bir iş için bir süreliğine yeniden Roma'ya dönmesinin zamanının geldiğini söylediğinde ona sarılıp ağlamıştım. Şimdi ise, kuryenin getirdiği bu kutunun içinde ne olduğunu bilerek hayalkırıklığı ile doluyum. Aldatmanın bütün türlerini tecrübe ettim bana kalırsa. Hem de ikincisi, ilkinden de kötü. İlkokul dördüncü sınıftaki o korkunç güne döndürebilecek kadar kötü.
Kutunun içinde bir kitap, kitabın üstünde ise şöyle bir not var.
"Üniversite birinci sınıfta, Before Sunset'i izlediğimiz günü hatırlıyor musun? Nasıl hayranlık duyduğunu? Hikayedeki kadın olmak istediğini itiraf ettiğin anı? O yazardan nasıl etkilendiğini aklımdan silemedim hiç. Savaş'tan önce bunu sana itiraf edemediğim için bağışla beni. Ayrıca, gerçek olmayan ama gerçekleşeceği günü sabırsızlıkla beklediğim birkaç hayalimi de koydum seninle ilgili. Kızma bana. Seni çok sevdim. Kendini aldatılmış hissedeceğini biliyorum. Ama bunları aştığımız gün yeniden karşılacağız. Sen artık hazır olacaksın ve biz sevgili olacağız. Bu kitabın tek amacı bu. Seni her zaman seven..."
Seni nasıl affedebilirim? Google'a adını yazınca karşıma çıkan benim hikayem ikinci baskısını ben Savaş-Barış uykumdayken yapmış, hatta bırak sonsuza gidecek sayfalarını, sesli kitap özelliğini bile almış.
Bugünden sonra ben, tüm zaaflarıyla, korkularıyla, acılarıyla kitabı okuyan, dinleyen herkesin tanıyacağı bir insanım. 19 yaşın saflığıyla, bir filmin romantizminden etkilenerek bunu istemem yıllar sonra başıma gelmesini haklı çıkarabilir mi?
Nasıl anlamadım? Hayatım hakkında meraklı meraklı sorduğu her sorudan nasıl kuşkulanmadım? Neden yıllar sonra Roma'dan döner dönmez beni aradığını sorgulamadım? Ayrıca, madem yazacaksın hiç olmazsa ismimi, yaşadığım yeri ve hatta henüz bu tufandan habersiz Savaş'ın ismini değiştir be adam!
Neyse ki, en dedikoducu arkadaşım Vildan, kurye gelmeden az önce, tüm ağzısıkılığıma rağmen benden zorlukla edindiği birkaç bilgiyle evimden çıktı ve muhtemelen soluğu anlatmak için bir başkasının evinde aldı. Ama işte neyse ki, kitabı ve diğer detayları bilmiyor. Henüz...
Kitapla birlikte Roma için bir ay sonrasına bir uçak bileti var. Gerçekten onu affedebileceğimi, hele bunun bir aylık bir sürede gerçekleşeceğini ummuş olabilir mi? Peki ya ben, şimdi ne yapacağım?
Yılın başı böyle başlarsa sonunu kestiremiyorum demiştim, nasıl da haklıymışım.
***
Benden bu kadar. Şimdi sıra The Great Pretender'da. Heyecanla son bölümü bekliyorum.
1. bölüm: Müptezel
2. bölüm: 1 Delinin Günlükleri
3. bölüm: Dilek Eren
4. bölüm: Mor Rimel
5. bölüm: Sevdicann
6. bölüm: Yinelerden Bir Gün
7. bölüm: Bir Dünya Fikir
8. bölüm: Her Şeyden Konuşmalı
Siz, hiç altıncı kattan yere düştünüz mü? Bütün dünyanın utancını sırtınızda taşıdığınız tek bir an, bir anı oldu mu? Hiç hayattan silinmek istediniz mi?
Ben düştüm... Ben, artık o anıyım... Ben, bugün hayattan silinmek istedim. Oysa silinemem. Şu anda hayattan silinmem hikayemi daha da ölümsüzleştirir çünkü.
Çocukken günlük tutardım ve orada kalktım, yüzümü yıkadım gibi robotik cümlelerden sonra o gün ne hissettiysem, yaşadıysam yazardım. Hayallerimi de anlatırdım uzun uzun. Çünkü her çocuk gibi benim de olağanüstü bir hayal dünyam vardı. Bu durum evde dikkat çekmeye başladığında, günlüğümü okula götürmeye başladım. Hiç unutmuyorum, ilkokul dördüncü sınıftaydım. Çantamda günlüğüm, teneffüs zili çalmıştı. Selim adında bir çocuğa, Cedric'in Chen'e aşık olduğu kadar aşıktım. Yalnız değildim, ilkokulda hep böyle olur zaten. Herkes hep aynı kişiye aşık olur. Benim dışımda bütün sınıfın kızları da ona aşıktı. Ve her şeyden habersiz ayran ve simit almak için kantine yöneldiğim o dakikalarda bütün sınıf günlüğümü elden ele dolaştırıp benim Selim'e duyduğum komik aşkı konuşuyordu. "Fillerin burnunda balon olan bir sahilde onunla taş sektirmek istiyoormuuuş."
...
Kumsallarda develer olur da fillerin olması tuhaf mıydı? Hortumlarında balonlar olması beni neden kaçık yapıyordu? Neden eylemleri uzata uzata haykırıyorlardı? Bu hayalde beni rezil eden ne vardı? Şimdi bilemiyorum; ama o gün, o kadar üzüldüm ki, kendimi kütüphaneye kapattım. Saatlerce çıkmadım, elimde paramparça ettiğim günlüğüm ağladım, durdum. Annem okula çağrıldı. Odadan güçlükle çıkarıldım. Annemin yüzüne unutamadığım bir utanç yerleşmişti. Biraz hasta hissettiğimde bebek aspirini diye bir şey verirdi annem. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Eve vardığımızda gizlice tam 12 tane içtim. Sonra, annemin terzi makasını aldım ve saçlarımı çılgınca kestim. Ölmedim, yaramaz ve çirkin bir kız çocuğuna dönüştüm, kendimi daha iyi de hissetmedim. Ama bir daha yazmadım, insanların kelimelerle sizin hayatınızda istediği gibi dolaşmasından kötü bir şey yoktu çünkü! Hayatım boyunca denizde taş sektirmedim, aşk ise, bir zamanlar masum bir çocuğun parçalanmış defteri gibi içimde uzun yıllar bir yara olarak kaldı.
Size bunları neden anlattım, biliyor musunuz? Ben, bugün, bu yaşımda işte o anıyı yeniden yaşadım.
Görüyorsunuz ya, bu dünyada sınavlarımız hiç bitmiyor. Hatta, biraz farkındalığınız varsa göreceksiniz, bütün sınavlar aynı yerden geliyor. Alt edene kadar. Çocukken alt edememiştim, şimdi nasıl edeceğimi bilmiyorum. Her acımda yaptığım gibi yine elime bir makas aldım. Hayır, bu sefer kesmeyeceğim. Saçları kesmek acımı artırıyor. Tam da böyle bir anda Savaş'ı ve Barış'ı hatırlatıyor bana. Bir hastane odasında Barış'ı yıllar sonra bulmuşken, Savaş'ın telefonda beni arayıp ona ne söyleyeceğini bile önemsemeden "Boşanıyoruz. Sana Alev'le mutluluklar." diye bağırıp Barış'tan güç aldığım günleri hatırlatıyor.
Belki biri yardımcı olur bana? Belki beni Savaş ve Barış'ın yol açtığı bu dramadan kurtarabilir. Tabii önce hikayemi anlatmam gerek. Yine kalbim çarpıyor hızlı hızlı. Çünkü benim hikayemi artık herkes biliyor.
Barış, benim yıllar sonra kendimi en kötü hissettiğim zamanda karşıma çıkan o eski sevda, son aylarda hep yanımdaydı. İyiliğinizi isteyen insanların niyeti sorgulanır mıydı? Sorgulamadım, düşünmedim. İyi bir insandı. Onu tutkuyla sevdiğim zamanları, üniversite yıllarımı unutmamıştım. Beni seviyor muydu o zamanlar? Kim bilir. Benim onu sevdiğimi bile bilmiyordu ki...
Üniversite bitti, aradan yıllar geçti, onu bir daha hiç görmedim. Kendime mutlu bir hayat kurdum. Sonra, ayağımın altındaki o toprak kaydı. Tutunacak bir şey aradım, eşim tanımadığım alevli esmer bir boşlukta düşerken. Hayat, hep bir tutunma meselesidir, demişti bir arkadaşım. Ben de alkolle kendime zarar verdiğim o noktada, Barış'a tutundum. Ama bu tutunmanın bir ilişki olmadığını, olamayacağını, bu denli incinmişken bir başkası ile yol alamayacağımı ve geçmişte itiraf edemesem de onu çok sevdiğimi ama eski aşkların geçmişte kalması gerektiğini ona en başında söyledim. Hiç saklamadan, sakınmadan, canı yanan bir kadın olarak bir başka erkeğin canını yakmaya çalışmadan.
-Bunları duyarken gözünden gerçekten bir buğu geçmiş miydi? O anda mı karar vermişti beni hiç ummayacağım bir yöntemle yeniden kazanmaya çalışmaya?-
Barış, boşanma sürecinde asırlık bir ağaç gibi sardı beni, ilkyardım çantamdı belki de. En kötü anlarımda bir omuz oldu. Her "an"ı, her anıyı saklamasını bildi, ne çok şeyi anlattım ona. Kimseye bir derdimi anlatamam oysa. Güvenemem. Başka kulaklara gitmesinden korkarım. Aynı o eski defterdeki gibi acılar getirsin istemem.
Dün, önemli bir iş için bir süreliğine yeniden Roma'ya dönmesinin zamanının geldiğini söylediğinde ona sarılıp ağlamıştım. Şimdi ise, kuryenin getirdiği bu kutunun içinde ne olduğunu bilerek hayalkırıklığı ile doluyum. Aldatmanın bütün türlerini tecrübe ettim bana kalırsa. Hem de ikincisi, ilkinden de kötü. İlkokul dördüncü sınıftaki o korkunç güne döndürebilecek kadar kötü.
Kutunun içinde bir kitap, kitabın üstünde ise şöyle bir not var.
"Üniversite birinci sınıfta, Before Sunset'i izlediğimiz günü hatırlıyor musun? Nasıl hayranlık duyduğunu? Hikayedeki kadın olmak istediğini itiraf ettiğin anı? O yazardan nasıl etkilendiğini aklımdan silemedim hiç. Savaş'tan önce bunu sana itiraf edemediğim için bağışla beni. Ayrıca, gerçek olmayan ama gerçekleşeceği günü sabırsızlıkla beklediğim birkaç hayalimi de koydum seninle ilgili. Kızma bana. Seni çok sevdim. Kendini aldatılmış hissedeceğini biliyorum. Ama bunları aştığımız gün yeniden karşılacağız. Sen artık hazır olacaksın ve biz sevgili olacağız. Bu kitabın tek amacı bu. Seni her zaman seven..."
Seni nasıl affedebilirim? Google'a adını yazınca karşıma çıkan benim hikayem ikinci baskısını ben Savaş-Barış uykumdayken yapmış, hatta bırak sonsuza gidecek sayfalarını, sesli kitap özelliğini bile almış.
Bugünden sonra ben, tüm zaaflarıyla, korkularıyla, acılarıyla kitabı okuyan, dinleyen herkesin tanıyacağı bir insanım. 19 yaşın saflığıyla, bir filmin romantizminden etkilenerek bunu istemem yıllar sonra başıma gelmesini haklı çıkarabilir mi?
Nasıl anlamadım? Hayatım hakkında meraklı meraklı sorduğu her sorudan nasıl kuşkulanmadım? Neden yıllar sonra Roma'dan döner dönmez beni aradığını sorgulamadım? Ayrıca, madem yazacaksın hiç olmazsa ismimi, yaşadığım yeri ve hatta henüz bu tufandan habersiz Savaş'ın ismini değiştir be adam!
Neyse ki, en dedikoducu arkadaşım Vildan, kurye gelmeden az önce, tüm ağzısıkılığıma rağmen benden zorlukla edindiği birkaç bilgiyle evimden çıktı ve muhtemelen soluğu anlatmak için bir başkasının evinde aldı. Ama işte neyse ki, kitabı ve diğer detayları bilmiyor. Henüz...
Kitapla birlikte Roma için bir ay sonrasına bir uçak bileti var. Gerçekten onu affedebileceğimi, hele bunun bir aylık bir sürede gerçekleşeceğini ummuş olabilir mi? Peki ya ben, şimdi ne yapacağım?
Yılın başı böyle başlarsa sonunu kestiremiyorum demiştim, nasıl da haklıymışım.
***
Benden bu kadar. Şimdi sıra The Great Pretender'da. Heyecanla son bölümü bekliyorum.
Ne çektin be Sevgi :P Elinize sağlık çok hoş bi' yazı olmuş. Bakalım artık nerede bitecek hikaye :(
YanıtlaSilAcıların kadını Sevgi :) Bence biri Sevgi'ye bu acılardan keyif alması gerektiğini öğretmeli :) Hem belki meşhur olur bizim Sevgi :)
SilYeliz tüylerim diken diken oldu Before Sunset kısmında :) Harika bağlamışsın. Böyle bağlamak hayatta aklıma gelmezdi. Ellerine sağlık canım.
YanıtlaSilBunları yazmadan önce kafamda günlerdir en az 8 farklı hikaye yazdım. Sonra onlardan birini seçip yazıya dökecekken bugün bunları yazasım geldi. Yoksa en yakın seçenek yan evde annesinin ahiretliğine hikayesini anlatan Sevgi ve onu sesli kitap sanıp dinleyen kızcağız olacaktı, tam evden çıkacaktı ki Sevgi ile çarpışacaklardı :) Olayın tüm suçlusu da deniz kumundan yapılan ve ses geçiren duvarlar olacaktı :)
SilAy buraya yazarken bile çok eğlendim :)
Çok teşekkür ederim Sinemcim, sen de harikaydın. Beni güzel zorladın, iyi ki de zorladın :)
Öperim...
:))) Hahahaa o da iyi fikirmiş yahu. Deniz kumundan yapılmış ses geçiren duvarlar fikrini sevdim. Teşekkür ederim. Ben de çok öperim..
SilOlay Ankara'da geçiyor ya denizi nereden buldun da kumundan ev yaptırdın diye sorarsınız dedim :))
SilHarika bir bölüm olmuş
YanıtlaSilYazım diline, hikayenin akıcılığına bayıldım.
Hele aradaki o ufak detaylar...
Ahhh, çok teşekkür ederim :) Bu yorumları o kadar sabırsızlıkla bekliyorum ki, yemek yemek için bile bilgisayarın karşısından kalkamıyorum. Hepimizin desteği ile oluşan bu güzel öyküye nasıl bir tat kattığımı merak edip duruyorum.
SilÇok mutlu oldum. Sizin yazınız da muhteşemdi. Az önce tüm yazıları tekrar tekrar okudum. Çok teşekkür ederim <3
Çok güzel birleştirmişsin canım kalemine sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :) Bir an korkmadım değil beğenilmezse diye :)
SilElceğizlerine sağlık. Hikaye netlik kazandı. Herşeyin mantıklı bir açıklaması olmuş. İlk bölümden son bölüme kadar küçük detaylara dokunarak bir bütünlük sağlamışsın. Anlatımın da çok doğal, çok samimi. Bakalım final Roma'da mı olacak burada mı? Üzülüyorum ben bitecek diye. Tekrardan sıra başa dönse ve böyle Kurtlar Vadisi gibi sürse olmaz mı? :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
SilEvet, aslında çok farklı yollar da vardı gidilebilecek ama sanki çok dağılacaktı, son bölüm gelemeyecek gibi hissettim. Bence de, alternatif hikayelerle bambaşka öykülere dönüşebilir aslında.
Belki de yeni bir konu seçeriz. Ben hala herkesin tek bir geceyi birbirinden farklı kişilerin ağzından anlatıp tüm hikayelerin birbirine atıfta bulunmasını çok isterdim diye düşünüyorum. Hatta izledin mi bilmem "Anlat İstanbul" diye bir film vardı, ne güzeldi.
Tüm güzel sözlerin için tekrardan teşekkür ederim :) Çok mutluluk verici. Başka hikayelerde görüşmek üzere o halde... :)
canım çok güzel yazmışsın, ellerine sağlık
YanıtlaSilOkudun muu, nasıl mutlu oldum :)
SilÇok teşekkür ederim :)
okumam mı hepinizin yazılarını okudum, sonunu sabırsızlıkla bekliyorum, savaş barış ve sevgi deryanın hayatında mı yoksa hepsi hayal mi yoksa bilinç altının bir oyunu mu çok merak ediyorum
SilHenüz son söz söylenmedi :) Ben de meraktan çatlıyorum. Çok teşekkürler :)
SilHarika olmus ellerinize yureginize saglik..ortasinda ara verdim ki hemen bitmesin diye :) super otesi olmus sonu nasi olcak acaba diye cat diye catlamak uzereyim :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :) Okuyun siz, nasılsa sonu henüz yazılmadı :) Daha çok heyecan var :)
SilYeliz, giriş bölümün gerçekten çok etkileyici olmuş. Hatta bir ara acaba hikaye yerine kendi hayatını mı yazmış yanlış sayfayı mı açtım diye düşünmedim değil. Bağlamayı güzel yapmışsın. Tabiki hikayeyi toparlamış son bölüme hazır hale getirmişsin. Tebrikler ve de geçmiş olsun diyorum. Son bölümü yazacak arkadaşa başarılar diliyorum. Güzel bir etkinlik oldu. Sevgiler...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. :)
SilSizden bu yorumu duymak beni gerçekten çok mutlu etti.
Bugünümüzü etkileyen tüm kararlarımız, zaaflarımız çocukluğumuza ve orada hatırladığımız ya da unuttuğumuzu sandığımız anılarımıza dayanıyorsa, Sevgi'nin de bizimle paylaşmak istediği bir çocukluk anısı olması gerektiğini düşündüm. O anı bir şekilde içinde bulunduğu "an"ı etkilemeliydi.
Girişi okuyan eşim de aynı yorumu yaptı "Hikayenin başını okumayan kimse bunun senin hayal dünyan olduğuna inanmaz sanki." diye :) Yorumunuzu okurken ona da gülümsedim :)
Çok farklı çıkış noktaları olabilirdi. Aslında çok sevdiğim gizemi ve parapsikolojik birkaç durumu da sokmak istedim ama bir de öyle bir detay girerse sonunda toplanamayacağından böyle bir son öncesi bölüm çıkardım ortaya.
Tekrardan teşekkürler&Sevgiler...
Nefis, nefis, bayildim. Gonlune saglik:))
YanıtlaSilÇok mutlu oldum. Çok teşekkür ederim :)
SilBaşlangıçtaki halden bu yana, çok farklı bir yere geldi hikaye:) İlk okuduğumda tam toparlayamadım ama ikinci kez okuyunca biraz daha iyi oldu:))
YanıtlaSilTebrik ederim sizi, bir anda olay umulmadık yere gelmiş, Kaleminize sağlık. Bende bloğuma beklerim.
YanıtlaSilhttp://www.sukrancapaylasimlar.blogspot.com
yılın başı nasıldı sonuna yaklaştıkça neler değişiyor.
YanıtlaSilAman yarabbi.
Geç geldim kusura bakmayın ama ellerine sağlık yahu :)
Bi daha okudum.
YanıtlaSilGene sevdim.
Bi sonraki part gelsin lütfen ama yaa !?!! :(
Arkadaştan ses çıkmadı henüz :) Çok teşekkür ederim. Gözlerinize sağlık :)
Silkafam patatese döndü çok yoğunlaştı hikaye. Ama yazma uslubunü çok sevdim. Sanki bir kitabın yazarısında saklıyorsun gibi bir hisse kapıldım. Çok güzel.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Güzel bir etkinlikti, tekrardan fikrinize sağlık. Sevgiler...
SilBenzer bir etkinlik için bloguma davetlisiniz :)
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilSevgiler...