Bir Vefa Yazısı: Sondan Sonra
Herkese Merhaba,
Yazmayı hiç planlamadığım ama dün geceden beri yazmayı bir borç bildiğim yazımla karşınızdayım.
Tiyatroyu çok severim, kısa süreliğine de olsa drama kursuna gitmiş ve hatta küçük bir rolle sahneye çıkmışlığım var. (Tiyatroyu daha çok sevmeme rağmen ortaokul ve lise yıllarımda bazı öğretmenlerim, arkadaşlarım ve aile üyelerinden birkaçı hep sunucu olmamı istemişti nedense. Nitekim sunucu olarak yer aldığım aktivitelerin sayısı bu nedenle daha fazla. Tabi e ne oldun sen derseniz, mesleğim bambaşka bir alan o ayrı :) ) Tiyatroyu sevmeme rağmen, izlediğim oyunları burada yazmak, hele hele eleştirmek gibi bir gayem ve donanımım yok. Ama dedim ya bu sefer yazmalıyım, bu bir vicdan borcu gibi içime yapıştı kaldı.
Dün gece, pek çok kez yaptığım gibi, tek başıma tiyatroya gittim ve Emre Kınay'ın yönetip Ahu Türkpençe ile birlikte oynadığı "Sondan Sonra"yı izledim. Emre Kınay'ı uzun yıllardır severim ve sempatik bulurum. Ahu Türkpençe ise çok hayranlık duyduğum bir oyuncu değildi, ta ki dün geceye kadar. Özellikle bazı sahnelerinde oyunculuğu aşmış diye düşündüm. Nitekim 2010 yılında Afife Jale Ödülü'nü almış bu oyundaki performansıyla.
Oyun 11 Eylül sonrasında toplumda hissedilen paranoya, faşizan eğilimleri konu alıyor. Bir yandan da, şiddeti irdeliyor. Tüm oyun bir sığınakta geçiyor. Emre Kınay'ın canlandırdığı Mark, rahatsızlık verici ve psikolojik rahatsızlıkları olan bir karakter. Oyun boyunca bu nedenle geriliyorsunuz. Hatta çıktıktan sonra da sizi rahatsız etmeye devam edebiliyor.
İki perdelik oyun bittikten sonra selamlamanın ardından Emre Kınay, alkışları kesmemizi rica ederek bir açıklamada bulundu. Ben böyle bir açıklamanın geleceğini bilseydim not almak için bir şeyler yapmaz mıydım...
Açıklama genel hatları ile şöyle, aktarmakta hatam varsa şimdiden affola. Öncelikle tiyatroların aslında kar ve kazanç kapısı olmadığından, bu işten elde edilen en büyük kazancın bu alkışlar olduğundan söz etti, ki ben de tamamen katılıyorum. Birçok tiyatronun perdeleri indirmemek için zorlukla ayakta durduğunu, Kültür Bakanlığı'nın özel tiyatrolara yaptığı yardımı çeşitli kisveler altında kestiğini, nedenininse "Gezi"ntiye çıkmış olmak olduğunu, kesmediklerini de kurala bağlayıp, 15. madde ile "ahlak yapısına uygun olmayan bir oyun" sergilemeleri durumunda yaptığı yardımı 15 gün içinde faiziyle geri alıp cezaya bağlamak suretiyle adımlar attığından söz etti. Sanırım bunu haber okuyan pek çoğumuz biliyoruz. Ben tiyatrodaki performansı sakız çiğneyerek ödüllendireceğini düşünen, heykellere ucube diyebilecek ve Atatürk'ün fotoğrafını bir takside bile görmeye tahammül edemeyecek bir zihniyetten çok farklı bir kural, kaide beklemiyorum zaten. (Aklıma ister istemez Levent Üzümcü'nün sözleri geliyor ve parantez açıyorum: "Kaç kez gittin kardeşim sen tiyatroya, operaya? Gitseydin bunlar gelecek miydi başına?")
Esas, içime dokunan Emre Kınay'ın şu sorusu oldu: "İzlediğiniz oyun, Türk aile yapısına uygun bulunmadı. Peki, gelecek sezon oynamalı mıyız karar vermek için sorarım size. Adıyaman'da, başka yerlerde, 13 yaşındaki kıza tecavüz edenleri ya da siyasi gücünü kullanıp rant sağlayanları mı konu etmeliyim gelecek sene? Daha edepli bir oyun mu olur? Türk aile yapısına daha mı çok uyar diye size sormak isterim." ... "Sizden istediğimiz bize sahip çıkın. 1 gidin 5 gelin bu koltuklara ve tüm diğer oyunlara. Çünkü, bunlar arkamızda sizler olmadığınız için bize yapılıyor, siz olmadığınız için bizi ezmeye çalışıyorlar..."
Gözlerim dolu dolu ve içim acıyarak çıktım oyundan. Gidin arkadaşlar, bir geceliğine dizilerinizi bırakıp Genco Erkal'ı, Ferhan Şensoy'u, tüm diğer değerli tiyatroları canlı canlı izleyin. Gidin arkadaşlar, hala umut varken gidin, perdelerin hiç açılmayacağı bir günün gelmesi karanlığın gelmesi demek çünkü...
Yazmayı hiç planlamadığım ama dün geceden beri yazmayı bir borç bildiğim yazımla karşınızdayım.
Tiyatroyu çok severim, kısa süreliğine de olsa drama kursuna gitmiş ve hatta küçük bir rolle sahneye çıkmışlığım var. (Tiyatroyu daha çok sevmeme rağmen ortaokul ve lise yıllarımda bazı öğretmenlerim, arkadaşlarım ve aile üyelerinden birkaçı hep sunucu olmamı istemişti nedense. Nitekim sunucu olarak yer aldığım aktivitelerin sayısı bu nedenle daha fazla. Tabi e ne oldun sen derseniz, mesleğim bambaşka bir alan o ayrı :) ) Tiyatroyu sevmeme rağmen, izlediğim oyunları burada yazmak, hele hele eleştirmek gibi bir gayem ve donanımım yok. Ama dedim ya bu sefer yazmalıyım, bu bir vicdan borcu gibi içime yapıştı kaldı.
Dün gece, pek çok kez yaptığım gibi, tek başıma tiyatroya gittim ve Emre Kınay'ın yönetip Ahu Türkpençe ile birlikte oynadığı "Sondan Sonra"yı izledim. Emre Kınay'ı uzun yıllardır severim ve sempatik bulurum. Ahu Türkpençe ise çok hayranlık duyduğum bir oyuncu değildi, ta ki dün geceye kadar. Özellikle bazı sahnelerinde oyunculuğu aşmış diye düşündüm. Nitekim 2010 yılında Afife Jale Ödülü'nü almış bu oyundaki performansıyla.
Oyun 11 Eylül sonrasında toplumda hissedilen paranoya, faşizan eğilimleri konu alıyor. Bir yandan da, şiddeti irdeliyor. Tüm oyun bir sığınakta geçiyor. Emre Kınay'ın canlandırdığı Mark, rahatsızlık verici ve psikolojik rahatsızlıkları olan bir karakter. Oyun boyunca bu nedenle geriliyorsunuz. Hatta çıktıktan sonra da sizi rahatsız etmeye devam edebiliyor.
Açıklama genel hatları ile şöyle, aktarmakta hatam varsa şimdiden affola. Öncelikle tiyatroların aslında kar ve kazanç kapısı olmadığından, bu işten elde edilen en büyük kazancın bu alkışlar olduğundan söz etti, ki ben de tamamen katılıyorum. Birçok tiyatronun perdeleri indirmemek için zorlukla ayakta durduğunu, Kültür Bakanlığı'nın özel tiyatrolara yaptığı yardımı çeşitli kisveler altında kestiğini, nedenininse "Gezi"ntiye çıkmış olmak olduğunu, kesmediklerini de kurala bağlayıp, 15. madde ile "ahlak yapısına uygun olmayan bir oyun" sergilemeleri durumunda yaptığı yardımı 15 gün içinde faiziyle geri alıp cezaya bağlamak suretiyle adımlar attığından söz etti. Sanırım bunu haber okuyan pek çoğumuz biliyoruz. Ben tiyatrodaki performansı sakız çiğneyerek ödüllendireceğini düşünen, heykellere ucube diyebilecek ve Atatürk'ün fotoğrafını bir takside bile görmeye tahammül edemeyecek bir zihniyetten çok farklı bir kural, kaide beklemiyorum zaten. (Aklıma ister istemez Levent Üzümcü'nün sözleri geliyor ve parantez açıyorum: "Kaç kez gittin kardeşim sen tiyatroya, operaya? Gitseydin bunlar gelecek miydi başına?")
Esas, içime dokunan Emre Kınay'ın şu sorusu oldu: "İzlediğiniz oyun, Türk aile yapısına uygun bulunmadı. Peki, gelecek sezon oynamalı mıyız karar vermek için sorarım size. Adıyaman'da, başka yerlerde, 13 yaşındaki kıza tecavüz edenleri ya da siyasi gücünü kullanıp rant sağlayanları mı konu etmeliyim gelecek sene? Daha edepli bir oyun mu olur? Türk aile yapısına daha mı çok uyar diye size sormak isterim." ... "Sizden istediğimiz bize sahip çıkın. 1 gidin 5 gelin bu koltuklara ve tüm diğer oyunlara. Çünkü, bunlar arkamızda sizler olmadığınız için bize yapılıyor, siz olmadığınız için bizi ezmeye çalışıyorlar..."
Gözlerim dolu dolu ve içim acıyarak çıktım oyundan. Gidin arkadaşlar, bir geceliğine dizilerinizi bırakıp Genco Erkal'ı, Ferhan Şensoy'u, tüm diğer değerli tiyatroları canlı canlı izleyin. Gidin arkadaşlar, hala umut varken gidin, perdelerin hiç açılmayacağı bir günün gelmesi karanlığın gelmesi demek çünkü...
Emre Kınay bu sorunu her fırsatta dile getiriyor zaten. Sen de iyi ki paylaşmışsın. Şu malum insanlardan bir kurtulabilsek o kadar mutlu olacağım ki bilemezsin.
YanıtlaSilPaylaşmasam suçluluk duyacaktım. Sanatçılarına bunları söyleten bir mantaliteye ben de katlanamıyorum...
Sil