Babaanne Çorbası
Bugün sizlerle çok özel bir çorba tarifi paylaşacağım. Tarifi doğru diyemem, ben büyük bir hata yaptım çünkü. Hayatımın en sevdiğim çorbasının tarifini bu çorbayı keşfeden kişiden, canım babaannemden, alamadan onu kaybettim. Bundan iki yıl önce... Bilinci gelip giderken, onu en zayıf noktasından vurmak istedim. "Haydi, kalk babaanne de bana o güzel çorbandan yap, ne olur!" dedim. Beni evlendiğimden beri görmemişti, hayattaki tek amacım bir beyaz yaka olmakmış gibi saatlerce çalışıyordum, bir yandan da evliliğe, İstanbul'a adapte olmaya çalışıyordum, gidememiştim İzmir'e. Şimdi sekiz ay sonra çat kapı gelmiş çorba yap, diyordum. Kırması mümkün müydü? "Ne var ki kızım onu yapmaya. Yaparım." dedi. Yapamadı.
Bu ölümü hiç atlattığımı söylemem. Benim açımdan, evet yaşlılığa rağmen, kabullenilmesi çok zordu. Gencecik yaşta, büyüdükleri topraklardan, Yunanistan'dan ayrılıp Türkiye'ye gelmişlerdi. Burada uzun süre tütün fabrikalarında zor koşullarda çalışmış, bunun neticesinde yıllar sonra iki kez kanser atlatmıştı, iki memesini kaybetmişti. Hala, işten eve geldiğimde bana, "Günün nasıl geçti kızım? Seni üzdüler mi? Sana kötü davranıyorlar mı?" diye bıkmadan sormasını hatırlarım. Ben de gülerek "Kim kötü davranacakmış bana? Sıkıysa yapsınlar." derdim. Üzüntüyle o fabrikada nasıl çalıştığını anlardım. Aynı şekilde dedem de babam ve halam büyürken Nato için Almanya'ya gitmek zorunda kalmış. Dedemin de çok zor koşullarda çalıştığını bilirdim. Babaannem yöneticilerin artık bağırmamasını tuhaf karşılardı mesela. Yaşasaydı da ona, bizlerin yeni sorunu sessiz şiddet olan mobbingten bahsetseydim...
İşte böyle, kansere yenilmeyecek, hatta ameliyat sonrasında mutfağa girip o çok sevdiğim patlıcanlı gözlemeden (hem de hamurunu kendi tutarak) yapacak kadar fiziken ve ruhen güçlüydü işte. Hastalığı teşhisi bile konulamadan birden ortaya çıktı ve iki ay kadar benden saklandı. Vefatından hemen önce konuşmalardan bir şeyler hissedip herkese sürpriz yapıp gitmesem, bu son diyaloğu da kuramadan kaybedecektim.
Şimdilerde, her İzmir'e gittiğimde, o boşluğu yaşıyorum. Tabi ben ister istemez daha yoğun hissediyorum bu boşluğu, hala zihnimde o evde o var çünkü. Sanki yaşıyor da ben gidince saklanıyor.
Biliyorum, her ölüm acı ve her ölüm erken.
Ama şuna inanmak da insanı bir nebze rahatlatıyor. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama, ben ruhlarımızın doğacağı hayatı, yaşayacağı aileyi, deneyimleyeceği tüm acıları, tüm sevinçleri dünyaya gelmeden seçtiklerine inanıyorum, hatta ölüm zamanını bile. Okuduğum bazı ruhbilimcilere göre hepimizin birden çok ölüm zamanı var, (kabul etmek ya da inanmak zorunda değilsiniz tabi ki de, sadece kendi inancımı paylaşıyorum), kimi zaman o birkaç tarihi ıskalıyoruz henüz bu dünyada işlerimiz olduğu için, Yaradan'ın yardımıyla o beklenmedik kazadan kurtuluyoruz, hastalıkları yeniyoruz, mucizeler oluyor gibi. Ama neticede gitmeyi de kalmayı da biz seçiyoruz. Dolayısıyla, onun kendisi için ve bütün dünya için en hayırlısı olan seçimini dualarla, sevgiyle, huzurla, iyi dileklerle saygı duyup desteklemek, bir gün yeniden görüşebileceğimizi umarak anmak, elimizden gelenin en iyisi.
Evet şimdi size kendi denememi aktaracağım. Babaannem bu çorbayı yaz kış demeden bilhassa sabahları benim için yapardı. Onun arkasından hepimiz tarifini bulmaya çalıştık ama pek de yaklaşamadık. Sanki atladığımız bir şey var. Bir gün bulursam sizinle de paylaşırım. Ama en yakın hali aşağıdaki gibi:
Malzemeler:
- 2 su bardağına yakın domates rendesi (Annem yazın soda şişelerine rendeleyip bir makine ile kapatmış benim için. Şu an onları kullanıyorum ve mis gibi domates kokuyor mutfağım.)
- 1 büyük soğan
- 2 diş sarımsak
- 1 yemek kaşığı un
- İsteğe bağlı 1 tatlı kaşığı domates salçası
- Zeytinyağı
- Tuz
Yapılışı:
* Öncelikle soğanı küp küp incecik doğrayın. Domatesleri rendeleyin.
* Bir tencereye biraz zeytinyağı ile birlikte unu koyun ve hızlıca karışıtırın.
* Bir süre sonra soğan ve sarımsakları ekleyin, karıştırmaya devam edin. Bu işlemde unun yanmaması için ocağı en düşük seviyede tutun.
* İsteğe bağlı salçayı ve tuzu ekleyin.
* Domates rendesini ekleyin. Ara ara karıştırın.
* Domateslerin rengi dönmeye başladığında 3 su bardağı su ekleyin ve kaynamaya bırakın.
* 10 dakika sonra ocaktan alın ve blender'dan geçirin. (Babannem süzgeç kullanırdı.)
* Eğer koyu geldiyse bir miktar daha su ekleyip yeniden birkaç taşım kaynatın.
Yazıyı bütün uzunluğuna rağmen okuduysanız, çok teşekkür ederim.
Elimden geldiğince mekanik cümleler kurmaya çalıştım. Geçen sene duygularımın esiri olup Facebook hesabımda bir yazı yazdığımda tüm aileyi uzun süre yasa boğdum çünkü :( Umarım, bu hikayeyi okuyan "sen", hüznümden bir parça almamışsındır.
Bugün dualar ve özlemle,
Yeliz
Bu ölümü hiç atlattığımı söylemem. Benim açımdan, evet yaşlılığa rağmen, kabullenilmesi çok zordu. Gencecik yaşta, büyüdükleri topraklardan, Yunanistan'dan ayrılıp Türkiye'ye gelmişlerdi. Burada uzun süre tütün fabrikalarında zor koşullarda çalışmış, bunun neticesinde yıllar sonra iki kez kanser atlatmıştı, iki memesini kaybetmişti. Hala, işten eve geldiğimde bana, "Günün nasıl geçti kızım? Seni üzdüler mi? Sana kötü davranıyorlar mı?" diye bıkmadan sormasını hatırlarım. Ben de gülerek "Kim kötü davranacakmış bana? Sıkıysa yapsınlar." derdim. Üzüntüyle o fabrikada nasıl çalıştığını anlardım. Aynı şekilde dedem de babam ve halam büyürken Nato için Almanya'ya gitmek zorunda kalmış. Dedemin de çok zor koşullarda çalıştığını bilirdim. Babaannem yöneticilerin artık bağırmamasını tuhaf karşılardı mesela. Yaşasaydı da ona, bizlerin yeni sorunu sessiz şiddet olan mobbingten bahsetseydim...
İşte böyle, kansere yenilmeyecek, hatta ameliyat sonrasında mutfağa girip o çok sevdiğim patlıcanlı gözlemeden (hem de hamurunu kendi tutarak) yapacak kadar fiziken ve ruhen güçlüydü işte. Hastalığı teşhisi bile konulamadan birden ortaya çıktı ve iki ay kadar benden saklandı. Vefatından hemen önce konuşmalardan bir şeyler hissedip herkese sürpriz yapıp gitmesem, bu son diyaloğu da kuramadan kaybedecektim.
Şimdilerde, her İzmir'e gittiğimde, o boşluğu yaşıyorum. Tabi ben ister istemez daha yoğun hissediyorum bu boşluğu, hala zihnimde o evde o var çünkü. Sanki yaşıyor da ben gidince saklanıyor.
Biliyorum, her ölüm acı ve her ölüm erken.
Ama şuna inanmak da insanı bir nebze rahatlatıyor. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama, ben ruhlarımızın doğacağı hayatı, yaşayacağı aileyi, deneyimleyeceği tüm acıları, tüm sevinçleri dünyaya gelmeden seçtiklerine inanıyorum, hatta ölüm zamanını bile. Okuduğum bazı ruhbilimcilere göre hepimizin birden çok ölüm zamanı var, (kabul etmek ya da inanmak zorunda değilsiniz tabi ki de, sadece kendi inancımı paylaşıyorum), kimi zaman o birkaç tarihi ıskalıyoruz henüz bu dünyada işlerimiz olduğu için, Yaradan'ın yardımıyla o beklenmedik kazadan kurtuluyoruz, hastalıkları yeniyoruz, mucizeler oluyor gibi. Ama neticede gitmeyi de kalmayı da biz seçiyoruz. Dolayısıyla, onun kendisi için ve bütün dünya için en hayırlısı olan seçimini dualarla, sevgiyle, huzurla, iyi dileklerle saygı duyup desteklemek, bir gün yeniden görüşebileceğimizi umarak anmak, elimizden gelenin en iyisi.
Evet şimdi size kendi denememi aktaracağım. Babaannem bu çorbayı yaz kış demeden bilhassa sabahları benim için yapardı. Onun arkasından hepimiz tarifini bulmaya çalıştık ama pek de yaklaşamadık. Sanki atladığımız bir şey var. Bir gün bulursam sizinle de paylaşırım. Ama en yakın hali aşağıdaki gibi:
Malzemeler:
- 2 su bardağına yakın domates rendesi (Annem yazın soda şişelerine rendeleyip bir makine ile kapatmış benim için. Şu an onları kullanıyorum ve mis gibi domates kokuyor mutfağım.)
- 1 büyük soğan
- 2 diş sarımsak
- 1 yemek kaşığı un
- İsteğe bağlı 1 tatlı kaşığı domates salçası
- Zeytinyağı
- Tuz
Yapılışı:
* Öncelikle soğanı küp küp incecik doğrayın. Domatesleri rendeleyin.
* Bir tencereye biraz zeytinyağı ile birlikte unu koyun ve hızlıca karışıtırın.
* Bir süre sonra soğan ve sarımsakları ekleyin, karıştırmaya devam edin. Bu işlemde unun yanmaması için ocağı en düşük seviyede tutun.
* İsteğe bağlı salçayı ve tuzu ekleyin.
* Domates rendesini ekleyin. Ara ara karıştırın.
* Domateslerin rengi dönmeye başladığında 3 su bardağı su ekleyin ve kaynamaya bırakın.
* 10 dakika sonra ocaktan alın ve blender'dan geçirin. (Babannem süzgeç kullanırdı.)
* Eğer koyu geldiyse bir miktar daha su ekleyip yeniden birkaç taşım kaynatın.
Yazıyı bütün uzunluğuna rağmen okuduysanız, çok teşekkür ederim.
Elimden geldiğince mekanik cümleler kurmaya çalıştım. Geçen sene duygularımın esiri olup Facebook hesabımda bir yazı yazdığımda tüm aileyi uzun süre yasa boğdum çünkü :( Umarım, bu hikayeyi okuyan "sen", hüznümden bir parça almamışsındır.
Bugün dualar ve özlemle,
Yeliz
Tatlı kurabiyem sevgini yazıya dökerek ölümsüzleştirdin. Eminim seni ve babaanneni sevenler bu yazıyı bir şekilde saklayacaklardır. Senin bu sayfan nihayete erse bile bu yazı hep saklanacaktır.
YanıtlaSilLeyla ablacım, çok teşekkür ederim. Gittikleri yerde huzurla uyusunlar, biz de yazarak acımızı sağaltalım.
SilÇok seviyorum ve öpüyorum seni.
Sevgiler
Tums tuylerim diken diken oldu ve gozlerim dolu dolu okudum yazini canim gene harika yazmissn yuregine saglik allahtan rahmet diliyorum nur icinde yatsin tarifini de yaz gelince hemen denicem guzel domateslerle izmirden kucak dolusu sevgiler opucukler sana
YanıtlaSilTums tuylerim diken diken oldu ve gozlerim dolu dolu okudum yazini canim gene harika yazmissn yuregine saglik allahtan rahmet diliyorum nur icinde yatsin tarifini de yaz gelince hemen denicem guzel domateslerle izmirden kucak dolusu sevgiler opucukler sana
YanıtlaSilCanım Özlem'cim, çok teşekkür ederim. Tüm ölmüşlerimiz nurlar içinde yatsınlar inşallah. Güzel dileklerin ne iyi geldi. Tarifi yazıyor bu arada, yazının hemen altında. Çok çok öpüyorum seni, denersen mutlaka yaz.
SilSevgiler...
Yelizcim acını çok içten paylaşıyorum. Bizim bütün büyüklerimiz vefat etti maalesef. Babaannem, anneannem, dedelerim... Hatıralarını yaşatıyorum içimde artık. Benim babaannemin de çok meşhur bir gül böreği vardı ve son zamanlarında ben de ona yaptırmıştım. Hoş biz aynı şehirde olduğumuzdan her hafta sonu yanındaydım. Şimdi yapabiliyor musun dersen o böreği. Kocaman bir hayır cevabı vermek zorundayım. Aynısı olmuyor. Bu arada benim babaannemler de 1950lerde Bulgaristan'dan göçmek zorunda kalmışlar. Bir ortak nokta daha buldum ben :)
YanıtlaSilHuzurla uyusunlar Sinemcim, çok teşekkür ederim.
SilBen de ilk kez babaannemin ölümünden sonra fark etmiştim, o acıyla bir daha hiçbir zaman o yemekleri onun yaptığı gibi yiyemeyeceğiz diye.
Demek siz de Bulgaristan göçmenisiniz, Leyla abla da öyledir bu arada :)
Aile dizimini duydun mu bilmiyorum ama mesela aile diziminde şöyle bir teori var, bir kişinin ailesinde kuşaklar öncesinde bir göç varsa, bu göç ondan kuşaklar sonra doğan aile üyelerinde şizofreni hastalığı olarak birkaç kişide etkide bulunabilirmiş. Göç çok travmatik bir olguymuş çünkü.
Aile dizimiyle de bu etkiyi ortadan kaldırıyorlar. Neyse ek bilgi :)
Sevgiler...
Astroloğumdan size minik bir bilgi :))
SilBir kızın erkeklerle ilişkisini geçmişte babayla kurduğu ilişki türü çok belirler, kadınlar bilinçli olup aşana kadar erkeklerle ilişkilerini babalarıyla ilişkilerine göre yaşarlar. İlişki yapısında bir bozuk plak türü benzerlik vardır.. ne zaman ki bilinçaltımızı temizleriz, geçmişle hesaplaşır ve barışırız, bu bozuk plak davranışlarından otomatik olarak uzaklaşmaya, kendimizi bir yetişkin olarak bilinçli bir şekilde yeniden yaratırız adeta.
Özetle önce küçük kızın ruhsal git-gelleri ilişkilerimizi bilinçaltından etki edip yönetirken, bilinçaltını temizleyince, artık büyümüş kadın yanımız ilişkilerimizi yönetmeye başlar.
Erkeklerle sorununu ve ilişki hayatında ruhsal mutluluğu ve ruhsal sağlığı bulmanın yolu bu bozuk plağının farkına varıp bunu adım adım aşmandır, zaten farkındalık yaratmak bile en başta ilk büyük adımdır bu bozuk plak davranıştan çıkmak, daha bilinçli ve ergen kişiye has ilişki kurmak için.
Psikolojik kural çok doğru, ben kendim de dahil çok kişide gözlemledim, annesiyle problemi olanlar ne kadar uğraşsalar da parayı hak ettikleri gibi kazanamıyorlar, baba ve baba tarafından çocukluktan sorun getirmiş kişilerin de kariyerinde hep sıkıntılar oluyor.. ruhsal bir barış, ruhsal bilinçaltı ayıklaması yapmak gerekir gerek kariyer gerekse parayla ilgili sorunu çözmek için..
Leyla Abla,
Siltam da geçenlerde okuduğum bir konuyu dile getirdin:)
Eğer özgüveninizde bir eksiklik varsa babanızla ilişkinizde, eğer alıcılıkla ilgili (örneğin hak ettiğin bir parayı alamamak, almaya kapalı olmak gibi) bir sorununuz varsa annenizle ilişkinizde bilinçaltınızda temizlemeniz gereken bir şey vardır diyordu.
Ah şu bilinçaltlarımız :)
Aile dizimini duymadım hiç nedir? Nasıl araştırabilirim?
SilHuzur icinde yatsin babaannecigim. Ne güzel bir fotograf.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Ahu'cum, amin...
Sil