Karadeniz Maceramız: 1. Gün- Sümela Manastırı
"İşte tam burada bir yaratıcının varlığına inanırdım..."
Yeni başlayanlar için merhaba ve kısa bir hatırlatma,
Dün Karadeniz maceramızın birinci gününü yazarken Sümela ve Pokut'u başka bir yazıya bırakmıştım. Bu yazıyı okumadan önce tavsiyem ilk yazıma göz gezdirmeniz. İşte burada: Tıkk Tıkk
***
Şimdi sırada dağın içine adeta oyularak konulmuş güzel Sümela.
Sümela manastırı, yıllardır her fotoğrafına baktığımda içimi hareketlendiren muhteşem bir mimari. O çağda insanların nasıl burayı inşa edebildiklerine akıl sır erdiremiyorsunuz. Gerçi bir tek burası mı! Tarih dönemleri içinde başlangıçtan yol aldığınızda Mısır piramitlerinden tutun da, İzmir Selçuk'ta koca bir dağın -asla çıkılamayan- o ucundaki keçi kalesini bile henüz çözemedik.
Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görürler. Rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonu, Meryem'in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın kurulacağı yeri gösterir. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelir, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatır ve ilk kilisenin temelini atarlar.
Yani, rüya üzerine, rüya gibi bir yerde kurulmuş Sümela. Ama ne rüya!
Koca bir dağın oyuntusu ama karşısında kendisi gibi koskoca onlarca dağ, her biri yeşilin tüm tonlarına boyanmış, bulutlar tarafından korunuyor ve ortalarından şelaleler akıyor. Ve işte Sümela, tüm pencereleri ve açık alanlarıyla bu manzaraya karşı duruyor!
Yolları ise, şu boyama kitaplarındaki Büyülü Orman ya da Esrarengiz Bahçe gibi. Ulaşmak için yürüdüğünüz yolda yüzyıllık ağaçlar kökleri ile karşılıyor sizi. Aslında 80'li yıllara kadar Sümela'ya yürümek biraz daha zorluymuş. 80'lerde Kenan Evren burayı ziyaret etmek istediğinde o yürümesin diye yollar yapılmış. (Tabii yine de uzunca bir yolu yürüyorsunuz.) Ne kadar tuhaf bir ülkeyiz değil mi? Gittiğimiz bütün yaylaların yolları zorluydu. Üç saat sağa sola öne arkaya çarparak çamaşır makinesine atılmış gibi dağ tepelerine tırmandık. Devlet, oralara yol yapmamıştı. Çoğunu oradaki köylüler kendi imkanı ile yapmıştı. Devlet, ancak kendisi gideceği ya da "Yeşil Yol" gibi ranta dönüştüreceği işlerde yol yapmayı severdi. Bu da bir başka yazının konusu...
Sümela'ya gitmeden harika fotoğraflarını görüyorsunuz ve sanıyorsunuz ki gittiğinizde siz de öyle mükemmel fotoğraflar çekebileceksiniz. Ama ne mümkün!
O denli bir insan kalabalığı ki, fotoğraf makinenize sıkı sıkı sarılıp yürümekten başka bir çareniz kalmıyor. Hatta manastırdan çıkmak için merdivenlerine yöneldiğimizde sadece 15 basamak çıkmak için 10 dakika bekledik.
Üstelik, duyacaklarınız sadece bununla sınırlı da değil. Geçtiğimiz sonbahar -bloğumda söz verdiğim ama asla zaman ayırıp yazmadığım üzere- Paris'te Notre Dame Katedrali'ne gittiğimizde o taş duvarlara parmak uçlarımla dokunmuş yaşanmışlığına kısa da olsa kendi dokunuşumu katmıştım. O kadar özel bir andı ki... Her bir parça korunmuştu, o devasa yapıda zaman tünelinin içinde gibiydik. Kutsamaları düşünüyorduk, savaşları, evlenenleri, ayinleri... O anda yapılan bir ayini saygıyla izliyorduk.
Sümela'da ise bende tarihe dokunma huyu bir zevk olduğundan, özellikle tavan kısmında Hz. İsa'nın tasvir edildiği bölümde duvara dokunmak istedim. Bunu yaparken de bir yandan içimden kızgınlık hissediyordum. Bütün süslemeler muhtemelen bizler tarafından kazındığı üstüne isimler yazılıp mahvedildiği için. Duvara beş saniye dokunmuştum ki güvenlik "Lütfen dokunmayın" diye beni uyardı. Oysa pis ellerimi sürmemiş ya da sapkın gibi sarılmamıştım. Sadece bir elimin parmak uçlarını değdirip hissetmek istemiştim. Eğer yanımızda dua eden başkaları olmasa ve orası bir ibadethane olmasa yanımdan hızlıca uzaklaşan güvenliğe haykıracaktım: "Bu duvarlar kesici delici aletlerle mahvedilirken aklınız neredeydi!" diye. Sonra dedim ki, tamam ben dokunmayayım, ama ne olur artık kimse dokunmasın.
Bu anlattıklarım dışında, nedense Sümela'yı hep kocaman bir manastır olarak hayal etmiştim. Ama karşılaştığım manzara beni bu anlamda biraz şaşırttı. Gerçi bir bölümü bizim gezdiğimiz gün kapalıydı, orayı göremediğim için böyle hissetmiş de olabilirim. (Bu da benim genel bir talihsizliğim, nereye gidersem gideyim gezdiğim yerin bir bölümü hep kapalı: Topkapı Sarayı, Eiffel Kulesi ve daha niceleri...)
Sümela girişi, 15 tl. Eğer İş Bankası Maximiles kartınız varsa ücretsiz (elbette ki vardı ve elbette ki o an yanımda değildi :))
Sümela ile ilgili olarak aktaracaklarım bu kadar. Yine de söylemeden geçemeyeceğim. Sümela, beni karşılayan ilk ve en etkili büyüydü bu gezide. Hissettiklerimin tamamını kelimeye dökebilseydim keşke. Orada, hayatımda gördüğüm en büyülü anlardan birine tanık oldum. Bunu tasvir edebilmem bile imkansız. Gözlerim yaşlarla doldu ve nefesim kesildi. Yanımda olan eşime dedim ki, "Herhangi bir inancım olmasa, bu görüntü karşısında "İşte oldu, bir yaratıcının varlığına inandım!" derdim."
Bu kareyi, ilerleyen günlerde yazacağım bir yazıma saklıyorum. Yazınca buraya bir atıfta bulunacağım.
Sümela'nın hemen ardından Muammer abi bizi onun eteğinde bir yere yemek yemeye götürdü. Her şey nasıl lezzetliydi anlatamam. Yöresel olan her şeyin tadına bakıp tıka basa doyduktan sonra Pokut'a gitmek üzere yola koyulduk.
Pokut Yaylası'nın adrenalin, macera, delilik dolu hikayesi için yarın bloğuma beklenmektesiniz :)
Sevgiyle...
***
Fotoğrafların daha fazlası için instagram adreslerimizi ziyaret edebilir, #karadenizmaceramiz hashtagini inceleyebilirsiniz.
Keyifli göz gezdirmeler :)
yellydelly (benim:) )
mkkoner (eşim olur :)) )
fufuokur
safakakyazici
drmavi
drydnz
ilkercihat
zcngns
zynpnzzngn
Bir dinin getirdikleri ne kadar güzelken bir diğer din uğruna onların tahrip edilmesi ne kadar acı değil mi? Halbuki her ikisi de aynı tanrıya inanıyor. Tadilattan sonraki halini göremedim henüz ama fotoğraflardan anladığım kadarıyla diyebiliyorum ki "İyi ki sen de önceki halini görmemişsin ;)"
YanıtlaSilGerçekten mi? Bu iyi haliyse bence duvarlara şeffaf muşambalar örtsünler daha çok zarar verilmesin diye :)
SilNe kadar çok haklısın. Her din bir öncekini tahrip üstüne kurulmuş. Hepsinin temelinde saygı sevgi var, ama inananlarının çoğunda bunlardan eser yok.
Anadolu' nun makus talihi. Ancak sizin gibi duyarlı insanlar arttıkça, talibanvari insanlar köşelerine sinecekler. Güzel blog, güzel paylaşım. iyi günler dilerim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Semire Hanım. Aslında sahip olduğumuz bu güzelliklere sahip çıkmak hepimizin ödevi ama bu bilinç hiçbirimizde oturmadığından tahribatı doğal bir hak gibi görüyoruz. Ama bence güzel çocuklar yetiştireceğiz ve onlar dünyayı güzelleştirecekler :)
Silİyi günler ve sevgiler...
Geçtiğimiz yaz ziyaret etmiştik biz de Sümela Manastırını. Hayran kalmıştım güzelliğine, üzülmüştüm hırpalanmışlığına ve şaşırmıştım kalabalığına. Muhteşem bir manzara, muazzam bir yapı. O yapı oraya nasıl inşa edilir? İnsanlığın ne kadar enerjisini ve zamanını alır? İnsan beynini çarpacak kadar oksijen, kendinden geçirecek kadar güzel su ve kuş sesleri arasında nasıl bir hayat yaşanır? Nasıl inanılır ve nasıl ibadet edilir? Çok çok güzel bir yerdi, bayılmıştım. Çıkarken minibüs ile ulaştık manastıra, dönüş yolunda yürüdük. Yol üzerinde orman içinden aldığım bir kozalak hala duruyor bende:) Bir anı kalsın istedim oradan. Yeniden gitmişim gibi hissettim birden, teşekkürler yazı için:)
YanıtlaSilNe de güzel dile getirmişsiniz. Biz de aynı soruları sorup aynı duyguları yaşadık. Masal gibi bir yer, mucize, mucize...
SilÇok teşekkür ederim. Sevgiyle...
3 defa gittim ben de ve her seferinde hayran kaldım..Yukarı çıkarken manastırın nesıl yapıldığına hayret ettim..Dağn ortasında muhteşem bir yer..
YanıtlaSilGerçekten muhteşem. İnşallah yeniden gidebilirim ben de...
SilSevgiler...
Yelizzz seriye mi başladın? ne güzel, çok özlemiştim ben buraları... orada hissettiklerini çok iyi anlıyorum, insan, bulutların arasında yapılmış bu tarihi yapıya bakınca kendini yaradana daha yakın hissediyor ve duygulanıyor. Etrafındaki bu muhteşem manzara da hayranlık uyandırıyor. Yine de kelimeler kifayetsiz o hisleri anlatmaya. Görmek, orada bulunmak ve o havayı teneffüs etmek lazım. Güvenlik sana yine kibar davranmış bizim gruptan biri flaşı açık unuttu diye hepimizi kovdular bir bölümden :) Herkes söylendi sonra, şimdi mi aklınıza geldi sahip çıkmak diye :) oluyor öyle şeyler işte :) Pokut'a gitmedik biz, şimdi ona bakacağım...
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsın Dilek'cim, aynen öyle hisler içinde oluyorsun. Hepsi mükemmeldi ama o Sümela... Bambaşka bir büyü gibiydi gerçekten.
SilGüvenlik konusunda çok haklıyız, sanki tek sorun bir dokunuş ve flaşmış gibi :)