Karadeniz Maceramız: Bir Hayat Dersi- Çat Köprüsü, Zilkale, Şelaleler...

Gerçekten görüyor muyuz?
Şu anda bu yazıyı yazarken diyorum ki, beş gün Paris'te çılgınlar gibi gezdin dolaştın, bir tek Shakespeare and Co. yazısı yazdın, sadece 400 fotoğraf çekip döndün... Şimdi beş gün gezdiğin Karadeniz'i anlata anlata bitiremedin, üstelik 2000'e yakın da fotoğraf çektin... :)

Aslında bu yazıları en çok kendime yazıyorum. Elbette benden sonra gidecek olanların faydalanması gerçeği ya da başkalarının akıllarına o cennet yerleri düşürme ihtimalimin mutluluğu da var ama işin aslı en çok da kendime, bir gün bu anıları unutabilecek 'gelecekteki ben'e notlar bunlar.
Yine de bu yazımda ve sonrasında, biraz toparlayarak gideceğim, çünkü bundan sonrasında paylaşmam için taslak halinde bekleyen tam 40 çalışmam var!

çat köyü

Gito yaylasının ardından, önce Çat Köyü'ne uğradık, burada kısa bir yürüyüş yaptık. Ardından Çat deresinde durduk ve ayaklarımızı o buz gibi sulara soktuk. Köprüde yine harika bir fotoğraf çekildik. (Benim epeyce başım dönerek, yükseklik korkunuz varsa bence de Karadeniz'e gidin, ya yenersiniz ya ölürsünüz...)

çat köyü

Çat deresinden sonra Zilkale'yi gezmek için yola koyulduk. Buraya vardığımızda bizim grup bir çay içmek istemiş ve kaleyi dolaşmaktan vazgeçmiş. Ben, sonradan yanlarına gelip kaleyi gezmek istediğimi söylediğimde masada oturan bir kadın, beni de çıkarıversene, dedi. Kalenin tam önünde olduğumuzdan ve kimse çıkarmak istemediğinden ilk -utanarak yazıyorum- deli sandım. Tam o anda yüzünü çevirdiğinde aslında kör olduğunu, buna rağmen bu teklifinin oradaki bilmem kaç masadaki insan tarafından ret edildiğini duyduğumda, ilk anda hayır diyen kendi insanlığımdan bile utandım. Bin bir pişmanlık ve utanç içinde "Ne olur kusuruma bakmayın, çok özür dilerim, gerçekten." diyerek teyzeyi koluma taktım ve kaleyi dolaşmaya çıktık.

Bu kısmı benim için unutulmaz bir deneyim. Gerçek bir farkındalık ve hayat dersi.
Siz size bahşedilmiş ama kıymetini bilmediğiniz bu yeteneği ne sanıyorsunuz ki görmeyen bir insanın kaleyi göreceğim, dileğini kırasınız... Babam, geçirdiği sayısız operasyondan sonra şu anda sadece %30'a yakın görebiliyor, görememenin bir insanın hayatını psikolojik ve mental olarak nasıl etkileyeceğini, hayat standartını nasıl dibe çekeceğini, hayattan nasıl koparacağını çok iyi biliyorum.

Gülümser teyze ile, (yanlış hatırlamıyorsam adı Gülümser idi) kaleyi dolaşmaya başladığımızda korku içindeydim, her tarafta eğri büğrü taşlar, daracık merdivenler vardı ve biz birlikte yol almak zorundaydık. Sonra bana onunla nasıl yürümem gerektiğini öğretti. Kolundan ayrılmadan hep ilk adımı ben atmalıydım ki o da adım mesafesini ve yüksekliğini ayarlayabilsin.
Şimdi fotoğrafını paylaşacağım açık alana vardığımızda çevreyi tarif etmemi istedi.
karadeniz gezisi

"Yemyeşil ağaçlarla dolu üç dağın çevrelediği bir kaledeyiz, altımızdan küçük bir şelale akıyor."
"Küçük mü, küçük değildir, kocamandır o?"
"Evet, evet kocaman."
"Yeşil çok mu?"
"Hem de nasıl, her yer yemyeşil. Çok güzel. Ama yeşil rengini biliyor musunuz? Sonradan mı oluştu rahatsızlığınız? Yeşili hiç gördünüz mü?"
"Doğuştan körüm ben ama yeşili biliyorum."
"Ama nasıl?"
"Nasıl biliyor musun, sen yeşil deyince yemyeşil bir şey hayal ediyorum böyle uff cennet gibi. Çok güzel."
"Aynen, öyle Gülümser teyze, cennet de böyle bir şey olmalı, çok güzel..."
"Neden diğerleri gelip görmüyorlar, burası daha kalabalık olmalı."
"İnsanların gözleri alışmış Gülümser teyze, ilgilenmiyorlar. Mesela, benim babam da neredeyse görmüyor ama görmek gibi bir çabası da yok."
"Ama kızım, öyle olur mu. Esas körlük o işte, oysa sen bana burayı gösterdin, şimdi gördüm biliyorum."
Bu cümlelerde tek bir abartı yok, üstüne unuttuklarım var.
Size gizli gizli ve için için nasıl gözyaşı döktüğümü anlatamam. Tam o anda, çantasında fotoğraf makinesi olduğunu söyledi ve açmamı istedi. Fotoğraf makinesi dediği, ilk fotoğraf çeken telefonlardan. Bu esnada yanımızda olan eşime dedi ki, üçümüzün bir fotoğrafı olsun. Ben öğretmenim ve bunu arkadaşlarıma göstericem, bak bu gençler beni kaleye çıkardı diyeceğim.
Artık, o telefonda resim çekilebildik mi, o telefon bir şey çekmeyi beceriyor muydu bilmiyorum. Sonra, sizde de bir hatıra olsa keşke dediğinde, eşim hadi durun bizim makinemizle de sizi çekeyim o zaman, dedi. Bu poz, öyle çekildi. Bak ben ne güzel bir iş yaptım, ben nasıl iyiyim, ben nasıl mükemmelim vs. görün diye değil. Değilim de zaten, değiliz, ben öyleyim diyen kimse değil. Mümkün değil. En çok da kendimizi kandırmayalım.

Döndüğümüzde, eşyaları bir tarafa atılmış, aramakla kaç dakika harcadım bilmem. Meğer Zilkale'deki çay bahçesini işletenler almış ve jandarmayı aramış. Zaten ülke elden gidiyormuş, kendi başına bir kadının hele kör bir kadının buralara gelip gezmek istemesi hayra alamet değilmiş.

Söyleyecek söz bulamadım. Ama eşime ve o akşam ayağından ciddi bir operasyon geçirdiği ve Gito'da zorladığı için yürümekte zorlanan ama teyzenin durumuna en az benim kadar üzülen Şeyda'ya şunu söyledim: giden ve dönen ben aynı değildim. Bu deneyimin bir nedeni vardı. Az daha küçük bir nezaketsizlik ve dikkatsizlik bana kim olduğumu unutturacaktı.


Bence sonrasının bir önemi yok, güzelliğe alışan gözlerimizle bir saat yürüyüp bir şelale gezdik. Moyy Mini Otel'e yerleştik ve iki gecemizi orada geçirdik.


Yaylalardan sonra, yeniden duş alabilmek, daha rahat yataklarda yatmak ve belki de internete ve alıştığımız konfora yeniden kavuşmak şüphesiz güzeldi.
Moyy Mini Otel ise, bambaşka güzel. Burayı görmenizi, o lezzetli yemeklerinden yemenizi ve en azından bir gece konaklamanızı çok isterim.

Hepinize, gönül gözünüzün fiziki gözünüzden daha çok çalıştığı bir hayat dilerim.
Son bir yazımda, büyük olay yaratan Samistal yaylasını anlatıp tatil maceramın yerini şekerden maceralarıma adayacağım, herkes gitsin kendisi görsün :) Ben tatili anlatacağım derken yeniden tatil ihtiyacına girdim :))

Sevgiyle...

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık Yelizcim :) Bu mini oteli öyle çok merak ettim ki anlatamam. Teyzeyi geri çevirmediğin için de bence bir teşekkürü hakettin ;) <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok tatlı ve zevkli döşenmiş bir butik otel Sinem'cim, gerçekten çok güzel ama biraz daha misafirperver bir ağırlama olsun isterdim, son derece beğenmekle birlikte biz orada bir Ege misafirperverliği ve sıcaklığı aradık, işleten ve çok güzel olduğunu düşündüğüm bayanda biraz o eksikti açıkçası. Yine de çok güzel, mutlaka git.
      Teyze konusu ise öyle :)
      Sevgiler...

      Sil
  2. İyi ki geri çevirmemişsin teyzeyi. Kimbilir ne kadar sevinmiştir. Butik oteller çok sıcak olur keşke çalışan bayanda o sıcaklığı hissettirebilseymiş! Ege,Akdeniz,Marmara insanı çok çabuk kaynaşabiliyor biraz yetiştirilişle alakalı sanırım. Karadeniz gerçekten bir harika!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, iyi ki hemen farkına vardım hatamın ama geri çevirecek yapıda değilim zaten :)
      Bir Egeli olarak kesinlikle katılıyorum, girdiği her yerde kendini belli eder Ege insanı, özellikle burnu beş karış havada değilse hemen kaynaşıverir ortamla (istisnalar hep olur diye yazıyorum.:))
      Aslında, mekana haksızlık etmek istemem. O kadar güzel ağırlandık ve her şey o kadar mükemmeldi ki... Ama şimdiye kadar en azından benim butik otel kültürüm Ege kasabaları ile sınırlı olduğundan, orada da mekan sahipleriyle saatlerce sohbet ettiğimden beklentim o yöndeydi ama öyle değildi diye de yargılamak istemem. Gerçekten, çok misafirperver ve ince bir insandı. Hiçbir kusurlu hizmet ya da davranış algılamadık. Ama yapısı da popüler tabirle cool'du :) Belki bizi şaşırtan o oldu :)
      Karadeniz harika, bu konuda da hemfikiriz :)
      Sevgiler...

      Sil
  3. Iyi ki o geziye gelip sizin gibi guzel kalpli insanlari tanimisim. Paylastihimiz her anda bana bisey kattin, her an nekadar temiz yurekli oldugunu ispatladin. Ozellikle teyzenin koluna girip gittigin o gun seninle benim yapamadigim diger kimsenin yapmadigini yaptigin icin seninle gurur duydum,sana daha buyuk saygi duydum. Ayni dili konusmak,ayni guzel duygulari hissetmek, gonul gozuyle bakanilmek ayricaliktir. Ne mutlu sana,ne mutlu bize

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şeyda'm, sana duygularımı yazdığım yazı bu değildi ama sen bunu da okumuşsun :)
      Benim için daha büyük bir kazanımdı, unutamayacağım bir tatil oldu. Gito'da beni sağlık konusunda da nasıl sakinleştirdiğini unutmayacağım hiç, her şeyin başı iyiniyet ve saflık. Sende hepsi çok fazlaca var.
      Seni tanıdığım için çok mutluyum.
      Ne mutlu bana, bize.
      Sevgiyle, arkadaşlıkla...

      Sil
    2. Gito da kaldigimiz o gece karanlikta hic tanimadigimiz insanlarin hic tanimadigimiz sesleriyle buyulenirken nasilda ayni baktigimizi ayni hissettigimizi gordum.. hayatim boyunca unutmayacagim guzellikte bir geceydi senin ve muzo nun sayesinde :) sarki soyledigin kismi saymazsak :)) En kisa zamanda gorusmek,hos sohbetinize erismek dilehimle

      Sil
    3. Ben sen geldiğinde sohbeti işaret dilinde yapayım en iyisi :)
      Bekliyoruz canım benim <3

      Sil
  4. Karadeniz insanı Karadeniz'e benzer bazen dalgalı bazen durgun bazen sıcak bazen serin...Bir Karadenizli:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle. Zaten en yakın iki arkadaşım Karadenizliydi özünde, orada gördüğüm tüm yalansız dolansız insanlarda onları gördüm ve ben çok sevdim :)

      Sil
  5. İyi akşamlar,önce yazınızı okudum sonra yorumlara kulak misafiri oldum oldum müsaadenizle.Elinize sağlık okurken duygulanmadım dersem yalan olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek, beni çok mutlu ettiniz :) Tıklama sayıları hep güzel rakamları gösteriyor ama yorum göremeyince bunlar gerçek olamaz diyorum bazen. Mutlu oldum, teşekkür ederim...

      Sil
  6. Çok üzüldüm Yeliz çok... neye üzüldüm biliyor musun? Gülümser teyzeye yardım etmeyen insanların biraz da haklı oluşuna. Daha doğrusu onları haklı yapan bu düzene ve bu düzende hepimizin gözlerine inen perdeye... Çok duygulanarak okudum. Zilkale, Çat Köprüsü ve şelaleler için ne denir ki zaten? tek kelime: muhteşem,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dilek'cim ne güzel bir duygu gittiğimiz yerlerin ortak olması, çünkü ben yazarken zaman zaman çok mu abarttım, yok yok ama gerçekten güzel diyerek yazdım da :)
      Diğer konuda ise, haklısın. Ne yazık ki giderek kendimize gömülüyoruz sonra da yalnızlıktan doyumsuzluktan dem vuruyoruz. Yılda bir iki yaptığımız hayırla iyi insanlar olduğumuzu sanıyoruz, ama iyi olmak, iyi kalabilmek çok daha fazlasını gerektiriyor.
      Çok teşekkür ederim canım, kocaman sevgiler...

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar