Amy Winehouse: İpin Üstünde Ölüme Yürüyüş

Cumartesi günü, çok güzel geçen bir günü eve gelirken satın aldığım Psikeart dergisinin Bağımlılık sayısı ile noktaladım. Okuduklarım beni o denli etkiledi ki, farklı bir bakış açısı yakaladığım her cümleyi eşimle paylaşıyordum. Özellikle ilgimi çeken, bağımlılığın beynimizde yol açtığı zararlardı. Hatta bu zarar genler yoluyla çocuklara aktarılabiliyordu.

Mesela, herkes madde kullanımından aynı hazzı almıyordu. Bir grup insan, madde kullanımı sonrası rahatlar ve mutluluktan uçtan uca gezinirken, bir kısmı da çok rahatsız oluyordu. Bu durumu, beyindeki reseptörlerin sayısı ile ilişkilendirmişlerdi. Ailede, herhangi bir bağımlılık yoksa reseptör sayısı fazlaydı, tam tersi durumda ise bu sayı ilk gruba göre daha azdı ve kişi her kullanımında bu sayıyı daha da azalttığı için asla ilk hazzı yeniden alamıyor, bunun için dozu artırmak zorunda kalıyor ve en sonunda mutsuz olup madde kullanımına başladığı andaki halini bile mumla arıyordu. Artık, hiçbir şey hissetmediği ve birazdan bahsedeceğim hayat öyküsündeki Black denilen noktadaydı. İradesiyle bağımlılığından kurtulması, artık bir irade söz konusu olmadığı için mümkün değildi.

Tüm bu bilgilerin üzerine, geç demeden ilk vizyona girdiği tarihten beri izlemek istediğim Amy Winehouse'un hayatını konu alan filmi izledik.



Amy Winehouse hakkında kısa bir bilgi; 14 Eylül 1983 Londra doğumlu çok güçlü bir sesin sahibi Jazz, Soul müzik sanatçısı. Kısa süren müzik hayatında birçok güçlü sesi geride bırakarak sayısız ödül kazandı. Yıllarca uyuşturucu ve alkol bağımlılığı sorunu ile mücadele etti (?) Aynı zamanda, çok bahsedilmese de bulimia hastalığı vardı, bu da aşırı zayıf olmasını açıklıyordu. 23 Temmuz 2011 tarihinde öldüğünde 28 yaşındaydı.

Filmde Amy'i çocuk yaşlardan itibaren görebiliyoruz. Hayatında baba figürü eksik, anne ile büyümüş ve babasının hiçbir zaman onunla ilgilenmemesini ve sonunda başka bir kadın için onları terk etmesini dert etmemiş gibi görünmüş. Aslında sadece görünmüş, bir psikanalist değiliz ama izlerken aslında yaşadığı tüm uç deneyimlerde hep baba etkisini hissettik. Annesi ise, çok güçlü bir figür değilmiş, hatta Amy annesine sıklıkla "Yeterince sert değilsin bana karşı." dermiş. 

Amy'nin hayatında izlediklerimiz doğrultusunda iki önemli kırılma noktası var, sanki o noktalarda dönebilir ve filmin sonunda her zaman hayran olduğu Tony Bennett'in kendisi için dediği gibi "Yavaşla, yeterince uzun yaşarsan hayat sana nasıl yaşaman gerekeni öğretecek" kısmını deneyimleyebilirmiş.

Bence, bu noktalardan ilki, ilk bağımlılığının ortaya çıktığı ve henüz sadece küçük bir kitleye şarkılar söylediği tarih. Rehabilitasyona başlayacakken, babası gerek yok diyor ve o da dünyasına geri dönerek kendini gün be gün öldürmeye devam ediyor.
Daha sonra, her yaşadığını şarkı sözüne dönüştürdüğü gibi bunu da dönüştürüyor.
"And if my daddy thinks I'm fine
He's tried to make me go to rehab
I won't go, go, go..."

Derken Blake ile tanışıyor, Blake ona sonunu getiren büyük aşkı. Blake'le tanışma hikayeleri bana biraz "İnsan yarası yarasına denk geleni seviyor." sözünü anımsatıyor. Blake, annesi ve üvey babası ayrılsın diye 9 yaşında bileklerini kesiyor. Ne demek istediğimi sanırım anlatabildim :) Genellikle 9 yaşında intiharı düşünmeyiz sanıyorum. 


İnişli çıkışlı ilişkileri, bağımlılıklarının da uyuşmasıyla uç noktalara taşınıyor ama Amy hayatının en mutlu günlerini geçiriyor. Neredeyse zamanlarının tümünü birlikte kafa çekerek geçiriyorlar ve birden Blake onu terk ediyor ve eski sevgilisine dönüyor. 
Amy çok zor geçen bir hayattan kopma sürecinin ardından, temizleniyor ve bir hafta boyunca hiçbir şey kullanmadan Amerika'da kaldığı evde yaşadığı her şeyi şarkıya dönüştürüyor.
Back to Black ve Rehab işte bu acı ve sancılı süreçle doğuyor. 

Kafasının ve vücudunun en temiz olduğu zamanda. Şarkılarla kendini arıtıyor ve iyileşiyor. 
Sonra hiç istemediği bir şey oluyor. En baştan beri öngörmek istemediği ve olursa kendimi öldürürüm dediği o şey: Ünlü oluyor, bütün magazin ve basını peşine topluyor ve şarkılarını kitleler söylüyor. Amy ile ilgili bir başka gerçek de üne karşı takındığı tavır. Daha küçük bir kızken "Hayır, ben ünlü olmayacağım. Bu tarz kitleleri peşinden sürükleyecek bir tarz değil." diyor. Daha sonra da birkaç kez "Ünlü olmak mı? Bunu istemiyorum. Bırakın şarkılarımı söyleyeyim." ve hatta en sonunda "Gerçekten ünlü olduğumu düşünseydim gider intihar ederdim. Çünkü bu çok korkunç bir şey." diyor.
Ve Blake ona geri dönüyor. Blake'le evleniyorlar ve eski bağımlılıklar şiddetli bir şekilde geri dönüyor.


İşte, hayatındaki iki erkeğin onun sonunu getirdiğini düşündüğüm iki kırılma anı! Ve Amy'nin kendi cenazesine yürüyüşü...


Filmde, aslında iki Amy izliyoruz. Biri kırılgan, sahne korkusu olan, asla kalabalıklara seslenmek istemeyen utangaç sayılabilecek bir kadın.

Diğeri ise, karşısına çıkan herkese ironi ve umursamazlıkla yaklaşan, hatta magazin ve bağımlılıklarıyla kafasını soktuğu Sırça Fanus'ta (Slyvia Plath'in ruhuna selamlar olsun) boğulan bir isyankar.

Her iki durumda da, kendini sadece sahnede değil, dünyada da çok rahat hissetmiyor.

Öyle bir sahne var ki hiç aklımdan gitmiyor. Herkesin yine bağımlılığından kurtulduğuna inandığı bir gecede, Rihanna ve Beyonce'yi geride bırakarak ödülü kucaklıyor (sanırım Grammy ödüllerinden biriydi) ve o an dünyanın en mutlu insanı gibi görünüyor. Bir kız arkadaşını kucaklayıp sahne kapanırken şöyle diyor: "Tüm bunlar uyuşturucu olmadan çok sıkıcı."

Amy belki de bu dünyanın en yetenekli "Tutunmak istemeyenlerinden" biri. Onlar gibi, 27 yaşında ölenler kulübü üyesi. Birkaç kez girdiği rehabilitasyonu saymazsak, tutunmak gibi bir çabası yok.

Azra Kohen, Fi-Çi-Pi serisinde benzer iki yeteneğe hayat vermişti hatırlarsanız.
Kendisine bahşedilen potansiyelle başa çıkamadığı için uyuşturucuya alışan ve sonu da aynı şekilde yazılan: Ada.
Yine mükemmel bir potansiyelle doğan ama onu dönüştürmekte zorlandığı için kullandığı maddeler ile hayata tutunan ama en sonunda daha yüksek bir idealin farkına varıp dünyayı değiştirecek adımlar atan Deniz. Aslında, bir durum karşısında izlenen iki yolun şaşmaz sonucu gibiydi kitap.

Filmden sonra ilk baktığım şey, Amy'nin doğum tarihi ve burcu oldu. Hiç şaşırmadığım bir yanıt aldım: sanatı ve sanatçıları ifade eden burç; terazi karşıma çıktı.
Aynı zamanda, küçücük astroloji bilgimle gördüğüm birkaç detaydan biri de haritasının (benim haritam gibi) Bohça tipi bir harita olması. Bohça tipi haritalar, insana hiç destek almadan dahi başarabileceği, sıfırdan başlayıp ilerleyebileceği işler getirir. Bu tip haritaya sahip kişiler bir alanda çok başarılı olma potansiyeline de sahiptir. Amy'de de şüphesiz bu alan müzikti.
Birkaç yerde Amy'nin bağımlılığını destekleyen birkaç açıya sahip olduğunu okudum, hatta özellikle yabancı sitelerde ölümü üzerine uzun uzun analizler de var ama benim yazım da gayet uzun olduğundan okuyup çevirme lüksünü kendime tanımıyorum :) Önümüzdeki 5 yıl içinde kendime Astroloji Eğitimi alma hedefi koyduğumdan bir gün bu konuda daha uzun bir yazı (!) yazmayı ümit ediyorum :)

Son olarak, aslında filmi izlerken bir ara eşime de sorduğum soru aklımdan çok uzaklaşmadı. Amy, bu kadar kendini yok etme potansiyelini taşıyacak bir karmaya neden sahipti? Ya da atalarından ne gibi etkiler almıştı? Bir an keşke o yaşarken onun için bir aile dizilimi yapılsaydı ve babasının aslında özellikle ergenlik yıllarında (zengin olunca ilgileniyor çünkü) aile bakmak yerine geçmişteki hangi boşluğa baktığını, Amy'nin hangi boşluğu alkol ve uyuşturucu ile doldurduğunu bilebilseydik diye düşündüm. Ama Amy'nin tüm bunları bir saniye bile düşündüğünü sanmıyorum.

Sanırım, her Amy'i dinlediğimde gözüme aynı sahne gelecek. Asla dengede duramadığı ve sonu, altı, sonrası ölüm olan bir ipte dünyanın en yürekten şarkılarını söyleyerek geçen kadın...

Ölümünle hiç istemediğin ünün ve çok da ilgilenmediğin servetin kat be kat arttı Amy. Dilerim, gittiğin yerde huzurlu ve müzikli bir uykudasın... Keşke sadece müzik yapabilseydin.

Sen bu uzuun yazıyı sonuna kadar okumuş olan okuyucu, harika bir gün geçirmeni dilememi sonuna kadar hak ediyorsun.
Sevgiyle...

Yorumlar

  1. Her kadının sonunu erkekler getirir. :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında, ben izlerken biraz da şöyle düşündüm. Blake aslında onu terk ederken ona çok büyük bir acı bırakmıştı ama onun o acıyı müziğe dönüştürecek yeteneği de tanrı vergisiydi. Dolayısı ile, keşke acılarından sadece müzikle, kendisine bahşedilen yetenekle arınabilseydi. Bence o zaman, o erkekler sadece yolundaki taşlar olurdu. Yürüye yürüye daha güzel bir yere varırdı. Keşke...

      Sil
  2. Genelde çiftler benzer travmalara sahip oldukları için derinden birbirlerini anlar ve aşık olurlar. Hem Amy hem de Black babasız bir evde büyümüş ve küçük yaşta bunun acısını çekmiş. Bulimia hastalığı ise iki ebeveyn arasında kalmakla ilgilidir genelde. Anneden hayatı alır ve yemek yer ama bu anneye öfkeli olan babasına ihanet gibidir. Yüzeyde bilmese de babaya olan özleminden dolayı babaya da sadıktır ve bir yandan o yediklerini çıkartır... Ama derinlerde yüzeydeki tiyatrodan çok fazlası vardır... Güzel bir yazı Yeliz! Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da aradığım bilgiydi. Buradan da çok teşekkür ederim Deniz :)

      Sil
  3. Ilk isim bu filmi seyretmek olacak. Amy'yi severdim ben. Severim yani. Aykiri bir tip olsada o kadar güzel sesi vardi ki sevmemek elde degildi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle... Hikayesini izledikten ve o sözlerin nasıl yazıldığını bildikten sonra daha da seviliyor şarkıları. İzledikten sonra senin de yorumlarını bekliyorum Ahu'cum.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar