#Blogfırtınası21- Sokak
#sokakta40dakika
Son dört beş günüm yoğunlukla geçtiğinden blogfırtınası yazılarına biraz gecikmeyle devam ediyorum. Dünkü konu dışarıya çıkın ve gördüklerinizi yazın idi. Evdeki işler nedeniyle akşam 6'ya kadar evden çıkamadım. Ama sonra çıktığım kısa sürede gözlemlediklerim beni çok mutlu etmeye yetti.
Yazmak istediğim çok yazı var, içlerinden biri de sokak kedisi olup gönlümde yuva kuran Çılgın'ın tedavi görmek için gittiği sığınak. Ama şimdilik dün arayan görevlinin "Bugün sarı beyazı geri getireceğiz." dediğini bilmeniz yeterli.
Az önceki yazımda bahsettiğim arkadaşım Selen'le akşamüstü görüştük. Hemen arkasından yemek yapmaya vaktim kalmadığından söylediğimiz yemekler gelmeden içecek bir şeyler almak için sokağımızdaki bakkala gittik. (Biz bakkal demekte ısrarcıyız da, kendisi süpermarket yazısı ile değiştirdi tabelasını :)) Genelde ayrı ayrı uğradığımızdan, insan canlısı olan eşimle gittiğimden, aldığımız şeyleri ödeme anında uzunca sohbet ettik. Aslında insan giderek anne babasına benziyor bence. Geçen kardeşim geldiğinde fark ettim, sokağımdaki kasapla, kuaförle, bakkalla farkında olmasam da ciddi samimiyetim var. Favorim kasap, öyle bir "Güzel kızım" deyişi var ki, bir gün amcacıım diye ellerini tutmaktan korkuyorum :) Ardından eve yürürken, hapır hupur önüne konulan balıkları yiyen iki kediye denk geldik, bir baktık biri bizim Çılgın! İnanır mısınız peşimizden ayrılmayan kedi hiç pas vermedi, yemeğinin bitmesini bekledik, kulağına atılan dikişleri fark ettik. Ne yapsak gözünün ucuyla bile bize bakmadı ve apartmanın en ıssız köşesine gidip uyudu. O anı fotoğraflamayı o kadar isterdim ki, Çılgın uyuyor karşısında eski zevcesi Beşiktaş yatıyor. Yüzler birbirine dönük. Ah bu kediler familyasında aşk yoktur belki ama Beşiktaş, Çılgın kafese konduğunda götürmemeleri için kafesinin üstüne zıplayıp deli gibi miyavlayıp dakikalarca inmedi ya ben en azından güçlü duyguları olabildiğine inanırım. Bu arada, Çılgın sayemizde kısırlaştırıldı ve türlü türlü tedavilerden geçti. Hakkıdır tosunun artık yüzümüze bakmamak!
Çılgın yemek yerken yine ona yemek veren hiç tanımadığımız komşulardan biriyle sohbet ettik. Tedavi sürecini anlattık. İnsanlar ne kadar duyarlı, komşumuz da ayağını öyle görünce sokaklarda kediyi aramış tedavi ettirebilmek için.
Bu esnada bizim yemekler geldi, eşim eve çıktı, benimse telefonum çaldı ve blogum sayesinde tanıştığım kalbi ve kendisi güzel bir bayanla yüzyüze görüşmek için evimizin yakındaki kültür merkezine doğru yürüdüm. Ayaküstü on dakika kadar sohbet ettik. Duyduklarımdan nasıl da mutlu oldum! Güzel bir insan tanıdım, içim mutlulukla yüzüm ışıktıyla doldu. Kader mi, şans mı, bu koca dünyada nedir bizi başkalarıyla rastlaştıran, yollarımızı kesiştiren...
İki buçuk yıldır, çevreme bakmadan yürür giderim bu sokaktan, sanırım dün ilk kez bana böylesine kalbini açtı...
*Gün 21. Dışarı çıkın, dışarıda gördükleriniz hakkında yazın.
Son dört beş günüm yoğunlukla geçtiğinden blogfırtınası yazılarına biraz gecikmeyle devam ediyorum. Dünkü konu dışarıya çıkın ve gördüklerinizi yazın idi. Evdeki işler nedeniyle akşam 6'ya kadar evden çıkamadım. Ama sonra çıktığım kısa sürede gözlemlediklerim beni çok mutlu etmeye yetti.
Yazmak istediğim çok yazı var, içlerinden biri de sokak kedisi olup gönlümde yuva kuran Çılgın'ın tedavi görmek için gittiği sığınak. Ama şimdilik dün arayan görevlinin "Bugün sarı beyazı geri getireceğiz." dediğini bilmeniz yeterli.
Az önceki yazımda bahsettiğim arkadaşım Selen'le akşamüstü görüştük. Hemen arkasından yemek yapmaya vaktim kalmadığından söylediğimiz yemekler gelmeden içecek bir şeyler almak için sokağımızdaki bakkala gittik. (Biz bakkal demekte ısrarcıyız da, kendisi süpermarket yazısı ile değiştirdi tabelasını :)) Genelde ayrı ayrı uğradığımızdan, insan canlısı olan eşimle gittiğimden, aldığımız şeyleri ödeme anında uzunca sohbet ettik. Aslında insan giderek anne babasına benziyor bence. Geçen kardeşim geldiğinde fark ettim, sokağımdaki kasapla, kuaförle, bakkalla farkında olmasam da ciddi samimiyetim var. Favorim kasap, öyle bir "Güzel kızım" deyişi var ki, bir gün amcacıım diye ellerini tutmaktan korkuyorum :) Ardından eve yürürken, hapır hupur önüne konulan balıkları yiyen iki kediye denk geldik, bir baktık biri bizim Çılgın! İnanır mısınız peşimizden ayrılmayan kedi hiç pas vermedi, yemeğinin bitmesini bekledik, kulağına atılan dikişleri fark ettik. Ne yapsak gözünün ucuyla bile bize bakmadı ve apartmanın en ıssız köşesine gidip uyudu. O anı fotoğraflamayı o kadar isterdim ki, Çılgın uyuyor karşısında eski zevcesi Beşiktaş yatıyor. Yüzler birbirine dönük. Ah bu kediler familyasında aşk yoktur belki ama Beşiktaş, Çılgın kafese konduğunda götürmemeleri için kafesinin üstüne zıplayıp deli gibi miyavlayıp dakikalarca inmedi ya ben en azından güçlü duyguları olabildiğine inanırım. Bu arada, Çılgın sayemizde kısırlaştırıldı ve türlü türlü tedavilerden geçti. Hakkıdır tosunun artık yüzümüze bakmamak!
Çılgın yemek yerken yine ona yemek veren hiç tanımadığımız komşulardan biriyle sohbet ettik. Tedavi sürecini anlattık. İnsanlar ne kadar duyarlı, komşumuz da ayağını öyle görünce sokaklarda kediyi aramış tedavi ettirebilmek için.
Bu esnada bizim yemekler geldi, eşim eve çıktı, benimse telefonum çaldı ve blogum sayesinde tanıştığım kalbi ve kendisi güzel bir bayanla yüzyüze görüşmek için evimizin yakındaki kültür merkezine doğru yürüdüm. Ayaküstü on dakika kadar sohbet ettik. Duyduklarımdan nasıl da mutlu oldum! Güzel bir insan tanıdım, içim mutlulukla yüzüm ışıktıyla doldu. Kader mi, şans mı, bu koca dünyada nedir bizi başkalarıyla rastlaştıran, yollarımızı kesiştiren...
İki buçuk yıldır, çevreme bakmadan yürür giderim bu sokaktan, sanırım dün ilk kez bana böylesine kalbini açtı...
*Gün 21. Dışarı çıkın, dışarıda gördükleriniz hakkında yazın.
Yorumlar
Yorum Gönder