#Blogfırtınası19- Çocukluk İşte...
#KısabiraradansonraImback
Su, sevimli bir kız çocuğu. Sarı saçları var. Yaramaz değil ama pek yürümesini bilmez. Bu yüzden dizleri, kafası hep şişlik içinde. Favorisi merdivenlerden düşmek. Koca bir kız olduğunda da düşmeye devam edecek, çok yazık!
Neden düştüğü konusunda bazı rivayetler var.
İlki, "Bu kız, ailenin ilk çocuğu diye çok sevdik şımarttık, hiç kucaktan inmedi. Oturmayı bile beceremiyor bu yüzden!"
Hakikaten beceremiyor. Karpuz gibi kucaktan kucağa hoppala... Nitekim bu karpuzlaşma anlarından birinde atıyorlar tutamıyorlar :) Neyse ki bir şey olmuyor. O kişinin de bir daha ömür boyu kucağına değil yakınına bile vermiyorlar :)
İkinci rivayet, "1 yaşına kadar hiç emeklemedi. Emeklesin diye yere koyduğumuzda öylece durur hatta devrilirdi. İlk doğum gününde hepimiz, 1 yaşına girdi emeklemeden diye üzülürken birden ayağa kalktı gülerek koştu." İkinci rivayet tay tay duramama, emekleyememe evrelerini atladığı teorisine dayanıyor.
Üçüncü rivayet, "Haldır huldur yürüyor işte, neden olacak ondan!" İleride şans eseri yürüyüş dersleri de almak zorunda kalıyor ama hala haldır hala huldur...
Su, kardeş istiyor. Diyorlar ki pencerenin önünde her gece ellerini kavuşturup dua edersen olur. Ediyor da ediyor, böylece evrene 2 kardeş sipariş ediyor. Hayatı boyunca yaptığı en işe yarar adım bu.
Su, oyuncak konusunda çok şanslı. O dönem babası oyuncak da satıyor. Çufçuf trenlerden, Karaşimşekten havlayarak kuyruk sallayıp taklalar atan köpeğe kadar üç koca koli oyuncağı var. En çok puzzle yapmayı bir de işeyen bebeğini çok seviyor. İşeyen bebek ne diyecekseniz, boşverin. Çok hüzünlü bir konu! Puzzle konusunda babasıyla yarışıyorlar. İkisi de önüne bir puzzle alıyor, en kısa zamanda kim yapacak diye, baba her seferinde nasıl okuma yazma bilmeyen çocuk benden hızlı yapıyor diye şaşırıyor. Bizimkisi çocukluktan artist...
Su, ilkokul yıllarından itibaren çok kitap okuyor. Annesi bu durumdan rahatsız oluyor, okula gidip öğretmeniyle konuşuyor. "Kızım sanırım anlattıklarınızı anlamıyor, okuldan gelince sürekli okuyor, alamıyoruz kitapların başından. Acaba algısı mı zayıf?" diye, zavallı çocuğu kitaplar aracılığıyla zeka testine tutuyorlar. Önüne bir kitap verip dakika tutup hızlı okuduğu tüm sayfaları anlatmasını istiyorlar. Su, tıkır tıkır anlatıyor. -Umarım şüphelenenler azıcık utanmışlardır!- Öğretmen rahatlıyor. Seviyor kızınız okumayı, ne güzel işte ilk kez bunun için gelene rastladım." diyor.
Yemekle pek arası yok, sonra hayatının geri kalanında hep şu cümleleri duyuyor: "Küçükken yalvarırdık ye kızım diye, şimdi de yeme diye yalvarıyoruz. Yeme kızım, alınca verilmiyor sonra o kilolar." Tabi sevdikleri var: babaannesi çiğdem çitleyip içini ona ayırıyor, halası iki petibör arasına lokum koyuyor, annesi her okul çıkışı başka bir pasta yapıyor. Muza, pinokyonun sümüklü burnu, eve giren bir sürü meyve sebzeye benzer karalamalarda bulunan bu kız bir gün meyvesever kardeşini muzları yerken görünce kıskançlıktan yiyor ve "Pinokyo'nun burnu güzelmiş." diyor. Sonra babasıyla gecenin üçünde makarna yapıp yedikleri geceler de geliyor (Öss denen bir fenalık döneminde) tam 10 kilo alıyor, sonra bir ayda hepsini geri veriyor. (Sonra bir sürü daha alıyor veremiyor o konulara hiç girmeden bitireyim :) ) Adı Su, güzel ve sıradan bir çocukluk işte :)
***
* Gün 19. Çocukkenki halinizi hikayenizdeki bir karaktermiş gibi anlatın.
Su, sevimli bir kız çocuğu. Sarı saçları var. Yaramaz değil ama pek yürümesini bilmez. Bu yüzden dizleri, kafası hep şişlik içinde. Favorisi merdivenlerden düşmek. Koca bir kız olduğunda da düşmeye devam edecek, çok yazık!
Neden düştüğü konusunda bazı rivayetler var.
İlki, "Bu kız, ailenin ilk çocuğu diye çok sevdik şımarttık, hiç kucaktan inmedi. Oturmayı bile beceremiyor bu yüzden!"
Hakikaten beceremiyor. Karpuz gibi kucaktan kucağa hoppala... Nitekim bu karpuzlaşma anlarından birinde atıyorlar tutamıyorlar :) Neyse ki bir şey olmuyor. O kişinin de bir daha ömür boyu kucağına değil yakınına bile vermiyorlar :)
İkinci rivayet, "1 yaşına kadar hiç emeklemedi. Emeklesin diye yere koyduğumuzda öylece durur hatta devrilirdi. İlk doğum gününde hepimiz, 1 yaşına girdi emeklemeden diye üzülürken birden ayağa kalktı gülerek koştu." İkinci rivayet tay tay duramama, emekleyememe evrelerini atladığı teorisine dayanıyor.
Üçüncü rivayet, "Haldır huldur yürüyor işte, neden olacak ondan!" İleride şans eseri yürüyüş dersleri de almak zorunda kalıyor ama hala haldır hala huldur...
Su, kardeş istiyor. Diyorlar ki pencerenin önünde her gece ellerini kavuşturup dua edersen olur. Ediyor da ediyor, böylece evrene 2 kardeş sipariş ediyor. Hayatı boyunca yaptığı en işe yarar adım bu.
Su, oyuncak konusunda çok şanslı. O dönem babası oyuncak da satıyor. Çufçuf trenlerden, Karaşimşekten havlayarak kuyruk sallayıp taklalar atan köpeğe kadar üç koca koli oyuncağı var. En çok puzzle yapmayı bir de işeyen bebeğini çok seviyor. İşeyen bebek ne diyecekseniz, boşverin. Çok hüzünlü bir konu! Puzzle konusunda babasıyla yarışıyorlar. İkisi de önüne bir puzzle alıyor, en kısa zamanda kim yapacak diye, baba her seferinde nasıl okuma yazma bilmeyen çocuk benden hızlı yapıyor diye şaşırıyor. Bizimkisi çocukluktan artist...
Su, ilkokul yıllarından itibaren çok kitap okuyor. Annesi bu durumdan rahatsız oluyor, okula gidip öğretmeniyle konuşuyor. "Kızım sanırım anlattıklarınızı anlamıyor, okuldan gelince sürekli okuyor, alamıyoruz kitapların başından. Acaba algısı mı zayıf?" diye, zavallı çocuğu kitaplar aracılığıyla zeka testine tutuyorlar. Önüne bir kitap verip dakika tutup hızlı okuduğu tüm sayfaları anlatmasını istiyorlar. Su, tıkır tıkır anlatıyor. -Umarım şüphelenenler azıcık utanmışlardır!- Öğretmen rahatlıyor. Seviyor kızınız okumayı, ne güzel işte ilk kez bunun için gelene rastladım." diyor.
Yemekle pek arası yok, sonra hayatının geri kalanında hep şu cümleleri duyuyor: "Küçükken yalvarırdık ye kızım diye, şimdi de yeme diye yalvarıyoruz. Yeme kızım, alınca verilmiyor sonra o kilolar." Tabi sevdikleri var: babaannesi çiğdem çitleyip içini ona ayırıyor, halası iki petibör arasına lokum koyuyor, annesi her okul çıkışı başka bir pasta yapıyor. Muza, pinokyonun sümüklü burnu, eve giren bir sürü meyve sebzeye benzer karalamalarda bulunan bu kız bir gün meyvesever kardeşini muzları yerken görünce kıskançlıktan yiyor ve "Pinokyo'nun burnu güzelmiş." diyor. Sonra babasıyla gecenin üçünde makarna yapıp yedikleri geceler de geliyor (Öss denen bir fenalık döneminde) tam 10 kilo alıyor, sonra bir ayda hepsini geri veriyor. (Sonra bir sürü daha alıyor veremiyor o konulara hiç girmeden bitireyim :) ) Adı Su, güzel ve sıradan bir çocukluk işte :)
***
* Gün 19. Çocukkenki halinizi hikayenizdeki bir karaktermiş gibi anlatın.
Bu blog fırtınası serisi çok güzel gidiyor. Bence öbür ay birlikte devam edelim :) Tabi varsa!
YanıtlaSilBen biraz su koymaya başladım, yoğunluğum olunca geride kaldım, iki gün geriden gidiyorum. Gerçi şu an o grupta en düzenli yazanlardan biriyim :) Olursa ben devam ederim herhalde, belki her gün olmasa da haftada 3-4 gün yazarım. İnşallah olur da birlikte devam ederiz :) Okunduğunu ve sevildiğini bilmek çok güzel ;)
Silbencede harika gidiyor keşke bende başlasaydım diyorum okudukça :)
YanıtlaSilKübra'cım okumana çok sevindim :) Sen artık yazmıyor musun? Dün bloguna baktım, bir mim e davet edecektim seni ama bıraktığını düşündüm.
SilEğer bırakmadım dersen cümle tamamlama miminde etiketliyorum seni :)
Sevgiler,